Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

DEMOKRASİLERDE KİMDEN YA DA NEDEN KORKMALI
 

Samsun'da bir MÜSİAD toplantısında konuşan Sağlık Bakanı Recep Akdağ şunları söylemiş:

"Demokraside iktidardan korkmayacaksın.

Demokraside iktidarı vesayet altına almaya çalışan, çoğu zaman da alan, Türkiye'nin geçmişinden bahsediyorum, bir takım güçlerden korkacaksın.

Bu silahlı kuvvetler olabilir, yargı olabilir, uygunsuz biçimde bir araya gelmiş bir sermayenin basını ele geçirmesi olabilir.

Buna benzer bir takım şeylerden korkmak gerekir. Yoksa siyasetçinin nesinden korkacağız ki sandık önümüzde".

* * *

İlk bakışta doğru gibi görünen sözler bunlar.

Ama şu soruların yanıtlarını ararsak, doğru gibi görünen bu sözlerin yanlışlığı derhal ortaya çıkar:

Sandık, iktidarı belirleme işlevinin yanında siyasetçiyi gerçekten denetleyebiliyor mu?

Milletvekillerinin dokunulmazlık zırhını sandık delebiliyor mu?

Sandık, halkın temsilcilerini mi seçiyor, yoksa liderin tayin ettiği kişileri mi?

Yüzde on barajı varken "milli irade", seçimler sonunda meclise gerçekten yansıyor mu?

Sandık, suçluları yargılayabilir, mahkum edebilir ya da aklayabilir mi?

Sandık, antidemokratik uygulamaları, medyanın susturulmasını, haksız tutuklanmaları engelleyebilir mi?

Ve en kritik soru:

Sandıkta, demokrasi ve onun laiklik gibi temel hak ve özgürlükler gibi temel ilkeleri oylanabilir mi?

* * *

Demokrasilerde de "en güçlü olandan", "gücünü demokrasiyi yozlaştırmak için kullanandan" korkmak gerekir.

Demokrasilerde en büyük güç, sandıktan çoğunluğa sahip olarak çıkanın yani seçilmiş iktidarın elindedir.

Eğer bu çoğunluk ya da onu temsil eden iktidar, demokrasinin kural ve kurumlarına inanmıyorsa, onları yozlaştırıyorsa ne yapacaksınız?

İşte Anayasa ve Anayasa Mahkemesi, iktidarın demokrasiyi yozlaştırmasını önlemek, iktidardan farklı düşünenlerin temel hak ve özgürlüklerini, rejimi korumak için vardır.

Anayasayı koruyan yargı denetimi bir demokratik rejim için "vesayet" değil, tam tersine "çoğunluğun diktatörlüğüne karşı" bir güvencedir.

Bu yargı denetimini de siyasetin etki alanı içine alırsanız, "çoğunluk diktatörlüğünü" önleyebilecek başka hiçbir demokratik kurum kalmaz ortada.

Konuyu "azınlık diktatörlüğü kötüdür, çoğunluk diktatörlüğü ondan iyidir" gibi çarpık ve yanlış bir bağlamda tartışmak, demokrasi seçeneğini dışarda bırakan dogmatik ve antidemokratik bir düşüncenin ürünüdür.

Sağlık Bakanı, konuşmasının sonunda "Yargı Reformu" adı altında gerçekleştirmek istedikleri amacı açıkça dile getirmiştir:

"Yargı reformu, bir tarafta halkın iradesinin tıpkı yasama ve yürütmede olduğu gibi yargının üzerine hakim kılarken öbür taraftan da adalet mekanizması hızlı işler hale getirilmelidir".

"Halkın iradesini yargının üzerine hakim kılmak" ifadesinin, adil yargılama anlayışından linç kültürüne doğru bir geçiş tehlikesi taşıdığını bilmeliyiz.

Bakanın başta dediği gibi Türkiye'nin geçmişinden bahsedersek demokrasinin askeri darbelerle olduğu kadar, rejimi çoğunluk diktatörlüğüne dönüştürmek isteyen seçilmiş iktidarlar tarafından da tehdit edildiğini açıkça görürüz.

Dilerim bu tehdidi önleyecek demokratik bilinç Türkiye'de artık yeterince gelişmiştir.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional