Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

DİNÇ BİLGİN, TUĞBA ÖZAY VE MUSTAFA BALBAY


 

Hapishanelerde yatan insanlar ikiye ayrılır:

Tutuklular.

Hükümlüler.

Tutuklular, yargılanmaları süren ve yargılanırken "tedbir" olarak hapsedilen kişilerdir.

Bunlar genellikle kaçma olasılığı bulunan veya hakkındaki delilleri karartacağı düşünülenlerdir.

Bir de anlayabildiğim kadarıyla yargıcın, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin kanaati söz konusu oluyor tutuklu yargılanmalarda.

* * *

Açıklanan resmi sayılara göre Türkiye'de 100 bini aşkın tutuklu ve hükümlü var.

Türkiye'nin, tutuklu ve hükümlü sayısı bakımından AB ülkeleri arasında en üst sıralarda yer aldığı biliniyor.

Şimdi işin en vahim tarafına geliyoruz:

Türkiye'de, hapishanelerde yatanların yüzde 60'ının, henüz yargılamaları süren tutuklular olduğu bildiriliyor.

Oysa yine resmi açıklamalardan anladığımıza göre Avrupa'da bu oran yüzde 10-15 dolayındaymış.

Sonuç olarak, Türkiye'de yargılama esnasında hapsedilenlerin sayısı, yargılandıktan sonra hüküm giyerek hapsedilenlerden fazla.

Öyle anlaşılıyor ki, bizde infaz, daha yargılama aşamasında, hüküm verilmeden başlıyor.

Böyle hukuk, böyle adalet olur mu?

* * *

Ege Cansen, 28 Kasım 2009'da Hürriyet'te bu konuya eğilerek yedi soru sormuş.

Bu sorulardan sadece iki tanesini aşağıya alıyorum:

"Zanlıları tutuksuz olarak yargılayacağına tutulu olarak yargılamayı tercih eden yargıçlar, aslında zımnen bir mahkûmiyet kararı vermiş olmuyorlar mı?

Acaba yargıçlar, nasıl olsa avukatlar usul manevraları ile bu zanlıyı ya delil yetersizliğinden beraat ettirecek ya da davayı zaman aşımına sokacaklar; iyisi mi ben vicdanen suçlu bulduğum bu kişiyi, yeteri kadar içeride tutayım da adalet 'gecikmeden' tecelli etmiş olsun diye düşünüyor olamazlar mı?"

* * *

Üstelik, hapsedilen kişi hakkında kamuoyunda "herhalde suçludur" veya "mahkum oldu ki hapse atıldı" diye de bir izlenim doğuyor.

Utanarak itiraf etmeliyim ki bütün dikkatime ve duyarlılığıma karşın ben de aynı tuzağa düştüm:

Yorum Farkı programında eski medya patronu Dinç Bilgin'in "mahkum olduğunu ve hapsedildiğini" söyledim.

Ertesi gün Dinç Bilgin'in telefonundan öğrendim ki, "hapse girdiği" doğruymuş ama "hükümlü" değil "tutuklu" olarak hapsedilmiş.

"Mahkum olmamış" çünkü dava henüz devam ediyormuş.

On buçuk ay "tutuklu" kalmış.

Tabii derhal programda bu düzeltmeyi yaptım ama çok utandım.

Tuğba Özay olayı ise bir başka örnek.

Üstelik de yürek yakan bir örnek.

Bir çete üyesi olmakla suçlanan bu manken kızımız yargılanırken "tutuklanarak" hapse atılıyor.

Altı aya yakın bir süre hapiste kaldıktan sonra, tahliye ediliyor...

Ve dava sonuçlanınca da beraat ediyor!

Böylece "suçsuz yere hapis yattığı" mahkeme tarafından tescil ediliyor.

Tuğba Özay olayı, "tutuklu" olarak yargılanan Mustafa Balbay'ın da dikkatini çekmiş.

Silivri'deki savunması sırasında Tuğba Özay'ın manken olmasına da esprili bir gönderme yaparak "O davada manken Tuğba Özay, ilk başta tutuklanmıştı ve 6 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. Önceki günkü davada da Tuğba Özay beraat ederken, tutuksuz yargılanan İbrahim Tatlıses ve Alişan ise hüküm giydi. Cezaları ertelendi. Biz bu davanın mankeni miyiz? Tahliyemi talep ediyorum" demiş.

Türkiye'de hukuk, hüküm giyecekleri tutuksuz yargılayan, beraat edecekleri tutuklayan bir adalet anlayışını mı yansıtıyor?

Bu mudur Hukuk Devleti?

Bu mudur Adalet?

Bu mudur Demokrasi?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional