AYDINLANMA
EMRE KONGAR
HDSTK'LARLA ADIM ADIM "İLERİ DEMOKRASİYE"(!) DOĞRU
Önce Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Silivri'de görülen ve kamuoyunda
Ergenekon adıyla anılan dava için şaşırtıcı bir konuşma yaptı.
Konuşma o kadar şaşırtıcıydı ki, bir süredir yurt dışında olan Mehmet Yılmaz,
davanın bittiğini sandı.
10 Kasım'da Hürriyet'te "Hukukçu bakan beni nasıl yanılttı?"
başlığıyla şunları yazıyordu:
"...Bakan Hayati Yazıcı, davanın bittiğini düşünmeme sebep olan konuşmasında
şöyle diyor:
'Bu insanların tutukluluk sürelerinin 18 aydır devam etmesi 'haksızlığa uğradılar, tahliye
edilsinler' gerekçesini haklı kılmaz. Mutlaka onların orada tutulmasının bir gerekçesi var.
Darbe teşebbüsü başlı başına bir suç!
Bunların hiç eylemi yok, bunlar oturup konuştular demek olmaz. Zaten bunların
eylemi olsaydı yargılamayı onlar yapacaktı.'
Ortada verilmiş bir mahkûmiyet kararı yok. Bu karar verilecek, temyiz edilecek,
sonrasında AİHM süreci bile var.
Ama Bakan Yazıcı, Ergenekon Davası sanıklarının tümünün 'darbe planları
içinde olduğunu' biliyor.
'Başarılı olsalardı, yargılamayı onlar yapacaklardı' derken, sanıkların
tümünün bunu planlamakla kalmayıp, 'teşebbüs' de ettiklerini söylüyor.
Bir hukukçu olarak haklarında mahkûmiyet kararı verilmemiş herkesin suçsuz varsayılması gerektiği kuralını unutmuş belli ki.
Zaten beni yanıltan da bu oldu. Bir hukukçu ve siyasetçi olarak bunu bildiğini
varsaydığım için bu sözlerini okuyunca 'davanın bittiğini' düşündüm.
Bakalım memleketin savcıları bu konuşmayı 'adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs'
olarak değerlendirecekler mi?"
* * *
Kamuoyu, Yazıcı'nın bu demecinin şokunu atlatamadan kısa bir süre sonra
Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın demeciyle karşılaştı:
Medyada "Bakan diziler için halkı göreve çağırdı" başlığıyla yer alan
habere göre Kavaf şunları söylemiş:
"Kamuoyunda ciddi manada bir rahatsızlık var. Özellikle bazı dizilerle ilgili olarak
bize yağmur gibi fakslar geldi. RTÜK'ü harekete geçirdik. Ancak, devlet eliyle bazı
şeyler yapıldığında, özgürlüklerin kısıtlandığı, yasakçı zihniyet gibi bazı eleştiriler
geliyor. Artık sivil insiyatifi geliştirmemiz gerekiyor.
Cezai müeyyidelerle, yeni cezalarla bu işi önleyemezsiniz. Onun için kamuoyunun
bu konuda ortak bir refleks göstermesi gerekir. Kamuoyu hassasiyeti ve duyarlılığı
yasal yaptırımlardan daha etkili olabilir. Kamuoyunun rahatsızlığını dile getirmesi
önemli. Biz bakanlık olarak sekreterya görevi yapacağız.
İçinde sivil toplum kuruluşları, dernekler, kanaat önderleriyle şikayet sahibi
vatandaşların da görev alacağı sivil inisiyatif, bu konuda ilerleme sağlayabilir.
Toplumun taraflarını temsil eden sivil bir insiyatif, yayın kuruluşları üzerinde
kamuoyu baskısı oluşturabilir. Kamuoyunun hassasiyetlerini baskı unsuru olarak
yayıncıların üzerinde hissettirecek bir insiyatif de başarılı olur."
Böylece Bakan Kavaf, Sivil Toplum Örgütleri, STK'lar kavramına bir
de HDSTK'lar, Hükümet Denetimindeki Sivil Toplum Kuruluşları kavramını
eklemiş oldu.
Kavramın, "hükümetten bağımsız kuruluş" anlamını taşıyan STK'ların, hükümet
denetimine girmesi gibi bir çelişkisi var ama, olsun...
Öyle anlaşılıyor ki, Kavaf sekreteryasını devletin yapacağı bu sözde STK'lar
aracılığıyla yayın kuruluşlarını halka recmettirecek!
* * *
Bütün bu demeçler kamuoyunu allak bullak etmişken, Başbakan'ı protesto eden
üniversite öğrencileri bir yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.
Cezanın infazı, bu suçu bir kez daha yinelememeleri koşuluyla beş yıl ertelendi.
Yani çocuklar beş yıl denetim altında olacaklar!
* * *
Derken bir savcı tarafından istihbari amaçla yapılan telefon dinlemelerinin
mahkemelerde delil olarak kabul edilmesi önerildi.
Türkiye Barolar Birliği'nin haberleşme özgürlüğü adına şiddetle karşı
çıktığı ve "yargı yoluyla polis devletine gidiş" olarak nitelediği bu istek
hakkında Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker de şu görüşleri
içeren bir bildiri yayınladı:
"Erzurum Cumhuriyet Savcısının, 'istihbarat amaçlı' telefon dinlemelerinin
de 'delil' sayılması istemiyle Yargıtay'a başvurmasını ülkemizde hukukun geldiği
zihniyet adına üzüntü ve utançla okudum...
...ABD Yüksek Mahkemesi, polisin mahkeme kararı olmaksızın, sokaktaki ankesörlü
telefonu dinleyerek topladığı delillerle mahkum ettirdiği bir kumar kuryesinin
mahkumiyetini, kamuya açık yerde, kamu kullanımına açık bir telefonu kullanan
insanın bile görüşmesini yaparken özel yaşamının gizliliğinin beklentisi içinde
olduğu gerekçesi ile bozdu.
Kararın linkini de bilgilerinize sunuyorum.
http://law.jrank.org/pages/12792/Katz-v-United-States.html.
* * *
Medyada, üniversitelerde, mahkeme salonlarında cereyan eden daha çok olay var ama ben en çok göze çarpan dört örnekten söz ettim.
AKP'nin "İleri Demokrasi" dediği hedefe hızla yaklaşıyoruz anlaşılan!
|