Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

DEMOKRASİ "SÖYLEMDE" KAZANDI GİBİ; AMA EYLEMDE?..
 

Sevgili okurlarım bir an için, seçmen listeleri işinin YSK'dan alınarak İçişleri Bakanlığına bağlanmış olmasını, birdenbire artan seçmen sayılarını, elektronik sistemdeki güvenlik boşluğu ve mükerrer oy kullandırma iddialarını bir kenara bırakalım...

Gerçeği bire bir yansıttığını farz ederek sonuçları çözümlemeye çalışalım.

Esas olarak yüksek yargıyı siyasal iktidarın doğrudan denetimine veren Anayasa Değişiklik Paketi hakkındaki referandumun sonuçlarına soğukkanlı bir biçimde bakarsak işe önce sayılardan başlamak gerek.

Kafa karıştırmamak ve algılamayı kolaylaştırmak için bütün sayıları ve yüzdeleri kabaca yuvarlayarak vereceğim.

Önce kullanılan geçerli oyların oyların dağılımına bakalım:

"Evet" yüzde 58.

"Hayır" yüzde 42.

Bu yüzdeleri artık hepimiz biliyoruz.

Şimdi dikkatimizden kaçabilecek bazı sayıları görelim:

Kayıtlı seçmen sayısı yaklaşık 49.5 milyon.

Oy kullananlar yaklaşık 38.3 milyon.

Geçersiz oylar yaklaşık 800 bin

"Evet" diyenler yaklaşık 21.8 milyon.

"Hayır" diyenler yaklaşık 15.8 milyon.

Oy kullanmayanlar yaklaşık 10,2 milyon.

Bu durumda Anayasa Değişiklik Paketine "Evet" diyenlerin kayıtlı seçmenlere oranı yaklaşık yüzde 44.

Kayıtlı seçmenlerin yarıdan azı AKP'nin Anayasa Değişiklik Paketini desteklemiş.

Tabii bu oran, referandum sonucunda "Evet" çıkmış olmasının değerini küçültmez.

Sadece ve sadece "herkesin başbakanı olma" iddiasındaki bir siyasal lidere otoriter ve baskıcı eylem ve söylemlerini yumuşatma mesajı verir:

Tabii anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!

* * *

Şimdi bu referandumun niteliksel sonuçlarına bakalım.

Önce zorlamayla da olsa, olumlu bir yön bulmaya çalışalım:

AKP, referandum kampanyasını, bir aldatmaca da olsa, "Demokrasi ve İnsan Hakları" üzerinden yürüttü.

Yargı bağımsızlığını yok edecek maddeleri bile "Demokrasi" adına savundu.

Buradaki mantıksal, siyasal ve hukuksal çelişkiyi bir yana bırakarak, "Evet" diyenlerin, "eylem" bağlamında ters sonuç verecek de olsa, "söylem" bağlamında demokrasiye ve insan haklarına "Evet" dedikleri varsayılabilir...

Tabii bu varsayıma "Züğürt tesellisi" diyecekler çıkacaktır; pek de haksız sayılmazlar doğrusu!

Tam bu noktada elektronik postama düşen bir bildiriye gönderme yapmak gerekiyor:

Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker Anayasa referandumu sonucunu "Stockholm Sendromuna" atıf yaparak değerlendirmiş:

"Türk toplumunun adeta Stokolm sendromuna yakalandığını, demokrasinin temel ilkelerini teker teker ortadan kaldırmaya kararlı bir zihniyeti kurtarıcı olarak gördüğü" şeklinde bir değerlendirme yapmış.

Cem Toker yazılı açıklamasının devamında şunları söylemiş:

"Nasıl ki, % 90'ların üstünde oyla kabul edilen 82 Anayasasının zamanla hayatı topluma zehir eden çok sayıda anti-demokratik maddeler içerdiği ortaya çıktıysa, 2010 anayasa değişikliğinin de Türk demokrasisine ne zararlar vereceği 3-5 sene içinde su üstüne çıkacak, 'evet' diyen seçmenimiz o zaman 'keşke elim kırılsaydı' diyecektir.

Türkiye yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur"

Haklılığımızı zaman gösterecektir."

Biliyorsunuz, ünlü Stockholm Sendromu, beyni yıkanarak, kendisini kaçıran teröristlerin eylem ve söylemlerini benimseyen kurban rehinelerin durumunu anlatan bir psikopatolojik durumdur.

* * *

Şimdi gelelim bir takım nesnel sonuçlara:

Birinci olarak AKP ile Gülen Cemaati'nin siyasal ittifakı hem eylemde hem de söylemde tescil edilmiştir.

Pensilvanya'da yaşayan Fethullah Gülen mezardakilerin bile "Evet" oyu kullanmasını istemiş, sonuçlar açıklandıktan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, "Okyanus ötesine" teşekkür etmiştir.

İkinci olarak, BDP'nin ve Öcalan'ın boykot kararının Doğu ve Güneydoğu illerinde genel olarak etkili olduğu görülmüştür.

Üçüncü olarak, MHP'nin muhafazakâr tabanı referandumda partisinin eğilimine aykırı davranmış "Evet" tutumunu benimsemiştir.

Dördüncü olarak ülkenin gelişmiş kesimleri, Trakya bölgesi, Akdeniz ve Ege sahilleri silme olarak yargı bağımsızlığına ve "sözde" değil, "özde" demokrasiye sahip çıkmış, "Hayır "demiştir.

Beşinci olarak, Başbakan Erdoğan bu sonuçlardan sonraki aşama için Başkanlık sistemi özlemini ve buna uygun bir Anayasa çalışmasını açıkça gündeme getirmiştir.

Altıncı bir sonuç Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin performansında ortaya çıkmıştır:

Yeni CHP lideri ne denli çalışkan ve başarılı olduysa, parti örgütü de o denli tembel ve başarısız bir görünüm sergilemiştir.

Bu da CHP'deki yenilenme gereksinimi ortaya koymaktadır.

* * *

Sonuç olarak "söylemde" demokrasi kazanmış gibi görünse de...

Yargılanan ve içerde olan gazeteciler...

Medya üzerindeki baskılar...

İçerdeki bilim insanları, rektörler, yazarlar, politikacılar, sivil ve asker memurlar...

Cezaya dönüşen tutuklama süreleri...

Herkesin her an her yerde izlenmesi, dinlenmesi, kaydedilmesi...

Manşetlere yansıyan özel yaşamlar...

Referandumla iyice zedelenen yargı bağımsızlığı...

Düşünüldüğünde, demokrasinin "eylemde" pek de gelişmediği...

Tam tersine, Türkiye'nin AKP güdümündeki antidemokratik bir değişime doğru tam gaz yol aldığı söylenebilir.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional