Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
NEOFAŞİZMİN TEMELLERİ-I: KÜRESELLEŞME VE DİNCİLİK "Liberal faşistler" terimini köşesinde ilk kez Serdar Turgut kullandı. Terimin orijinali Amerikalı muhafazakar bir yazar olan Jonah Goldberg tarafından yazılan bir kitapta, Amerika'daki sol eğilimli demokratların aslında demokrat değil, Marxist kökenden gelen otoriter eğilimli kişiler olduğunu iddia etmek için kullanılmıştı. Bu arada hemen "liberal" teriminin Amerika'da sol eğilimli demokratlar için kullanıldığını anımsatalım. Avrupa'da ve Türkiye'de ise "liberal" sözcüğü Amerika'dakinin tersine, sağ eğilimli demokratlar için kullanılır. Serdar Turgut, Goldberg'in bu terimini biraz farklı yorumlayarak Türkiye'ye uyarladı. Esas olarak iddia ettiği nokta, "liberal" olduklarını öne sürenlerin aslında faşist bir biçimde herkesi kendilerine uymaya zorladığı ve hiçbir farklılığı kabul etmediğiydi. Ben bu yazıda Türkiye'yi artık iyice pençesine almakta olan "neofaşist" akımı irdelemeye çalışacağım. Ama ilk tartışmayı köşesinde başlattığı için Turgut'a gönderme yapmayı yazarlık namusu adına uygun buldum. En bilinen tanımıyla klasik faşizm, sermayenin milliyetçi diktatörlüğüdür.
Türkiye'yi sadece siyasal anlamda değil, medya, kamuoyu ve günlük ilişkiler bağlamında da pençesine almaya ve toplumu dönüştürmeye başlayan "neofaşizmin" temellerine bakalım: 1) Birinci temel, sermayenin, hem de küresel sermayenin denetimsiz ve vahşi sömürüsüne kayıtsız koşulsuz boyun eğen bir "küreselleşme söylemidir". Buradaki kritik nokta, "küreselleşme" değil, "küreselleşme söylemi" ile ifade edilen ve dayatılan "kayıtsız koşulsuz teslimiyetçiliktir". Sovyetlerin çöküşünden sonra ortaya çıkan küreselleşmenin kaçınılmazlığı malum. Ama Türkiye'de bu terim, tüm ülkenin, siyaseti, ekonomisi ve kültürüyle uluslararası sermayenin denetimine teslim edilmesi anlamında kullanılarak "neofaşizme" temel oluşturuyor. 2) İkinci temel, demokratik hak ve özgürlükleri yok edecek bir biçimde kullanılan "totaliter siyasal İslam ideolojisidir". Buradaki kritik nokta da, oy alabilmek için dinin siyasete alet edilmesi değil, onun çok daha ötesinde ülkenin yönetimi ve temel yapısı açısından "demokratik hak ve özgürlüklerin totaliter dinci bir ideolojiye kurban edilmesidir". Her ülkede siyaset dini biraz kullanır, bu siyasetin bünyesi icabı doğal da kabul edilebilir. Ama burada kastettiğim, dogmatik bir totaliter dinciliğe dayalı ideolojinin kimi zaman kaba milliyetçilikle de desteklenerek, demokrasiyi yok etmesi, "neofaşizme" temel oluşturmasıdır. "Teslimiyetçi küreselleşme" söylemi ve "kimi zaman aşırı milliyetçilikle de beslenen dinci ideoloji", yani siyasal İslam: Biri sermayenin diktatörlüğünü, öteki totaliterliği içeren iki terim... Bu iki terime yüklenen teslimiyetçilik ve dogmatiklik- totaliterlik kavramları... İkisinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan sentez Türkiye'de "neofaşizmin" temellerini oluşturuyor. Türkiye'deki "Neofaşizmin" arkasındaki güçler ise kabaca şöyle görünüyor:
Devamı yarın: Klasik faşizm ile neofaşizmin farkları... |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 5 Haziran 2023