AYDINLANMA
EMRE KONGAR
MÜNECCİMLİK DEĞİL, "GÖRÜNEN KÖY..."
2002 seçimlerinden sonra "Şimdi Ne Olacak"
başlıklı yedi yazı yazmışım; bugünleri anlatan...
16 Aralık 2002 tarihindeki altıncı yazımda,
yani altı yıl önce şöyle demişim:
"Bu döneme (Demokrat Parti'nin 1950-1960 dönemine)
yakından bakarak, AKP'nin yarım yüzyıl sonra neler
yapabileceğini irdelemek ilginç olur diye düşünüyorum.
Demokrat Parti iktidarı dört ana konuda büyük değişimler yaptı:
- Amerika ile yakın ilişkiler kurdu ve Kore Savaşı'na
asker yolladı.
- Ekonomide, hem dış yardım alarak, hem de para basarak,
dış borçlar ve enflasyon ile finanse ettiği bir kalkınma ve
yatırım dönemi başlattı.
- Devleti, toplumu ve eğitimi, laiklik ilkesini zorlayacak
ölçüde yeniden İslama ve Arap kültürüne kaydırdı.
- Siyasal ve hukuksal alandaki özgürlükleri (tam tersini
yapmaya söz verdiği halde) kısıtladı ve sınırladı.
Nasıl?
Aynen son altı yıl içinde AKP iktidarının yaptıklarının
genel çizgileri değil mi!
* * *
23 Aralık 2002 tarihindeki yedinci ve son yazımı
"21. Yüzyılda Türkiye" adlı kitabımdaki temel
çözümleme ilkelerine dayamışım:
"Türkiye'yi etkileyeceğini düşündüğüm üç önemli süreç şunlardı:
Küreselleşme.
Yağmacı kültüre dayalı kentleşme.
Demokratikleşme.
Bu üç süreç çerçevesinde ülkemizin yazgısını etkileyecek
üç büyük güç ise şöyleydi:
Amerika Birleşik Devletleri.
Medyanın mülkiyetine de sahip olan özel teşebbüs.
Askeri bürokrasi...
Önce kara senaryodan başlayalım:
Küreselleşme süreci ile yağmacı kültüre dayalı kentleşme
süreci üst üste çakışır, bu iki süreç, iç ve dış yağmacıların,
yani üç büyük güçten ABD ile medyanın mülkiyetine de sahip
özel teşebbüsün demokratikleşme sürecine de egemen olmalarına
ve yağmacı kültürün demokratikleşme adıyla topluma hakim
olmasına yol açar, siyasal iktidarın da desteğiyle, ABD
etkisindeki uluslararası sermaye ülkenin tüm zenginliklerine
el koyar.
Eh bunun sonunda ne derler hani "Sen sağ, ben selamet"
ülkenin kapısına kilidi asar, Güngör Uras'ın Milliyet'te
yazdığı gibi kendi ülkemizde tuvalet (işletmeciliğine bile
değil) bekçiliğine soyunuruz.
Şimdi bir de ak senaryoya bakalım:
Küreselleşme süreci, demokratikleşme süreci ile üst üste
çakışır, ABD, askeri bürokrasi ve medyanın mülkiyetini elinde
tutan özel teşebbüs hep birlikte, yağmacı kentleşme sürecini
denetim altına alır, ülkenin iç ve dış kaynakları barış
içinde kalkınma ve refah için kullanılır...
Gerçek olayların ak senaryoya mı yoksa kara senaryoya mı
daha yakın olacağını ise siz okurlarımla birlikte tüm Türkiye
halkının genel eğilimleri ve bu eğilimleri yansıtan sivil
toplum kuruluşları ile siyasal partilerin etkinlikleri
belirleyecektir.
* * *
2002 yılının sonunda, Türkiye'i gelecekte nelerin beklediği
bu denli açıktı.
Ne yazık ki "Kara senaryo" dediğim olasılıklar
AKP iktidarının eşgüdümünde aynen gerçekleşti; hem
ekonomimiz hem de demokrasimiz çok yara aldı...
Bedelini tüm toplum ödüyor ve daha da ödeyecek...
Baş sorumlular AKP iktidarı ve ona "Demokrasi adına" destek
verdiğini iddia eden sözde "liberaller"...
Ama demokrasilerde hepimizin sorumlu olduğunu da
unutmamak gerek...
(Not: Eski yazıların yedisi birden İnternet sitemde duruyor;
isteyen okuyabilir.)
|