Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

ADALET SARSILIRSA DEVLET ÇÖKER


 

Osmanlı'dan gelen bir deyiş mahkemelerimizin duvarlarında asılıdır:

"Adalet mülkün temelidir."

Buradaki "mülk" sözcüğü, "Osmanlı mülkü" anlayışından kaynaklanan "devlet" anlamındadır.

* * *

Gerçekten de bir toplumun ana yapısı, işleyişi, içindeki ilişkiler, yargı tarafından denetlenir ve korunur.

Anayasa Mahkemesi, yasaların ve tüm siyasal etkinliklerin Anayasa'ya uygunluğunu denetler.

Rejimi yani, "demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini", bu devletin temelini oluşturan temel hak ve özgürlükleri korur.

Danıştay ve idari yargı mahkemeleri, yönetimin bütün işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetler.

Yargıtay ve mahkemeler, ilişkilerin hukuka uygunluğunu denetler, çıkan anlaşmazlıkları karara bağlar, suçluları cezalandırır.

Bütün bu yargı sistemi, bir toplumu oluşturan bireylerin bir arada yaşamaları için gerekli olan kurallar bütününün güvencesidir.

Çok kısaca, mahkemeler "Adalet dağıtır":

Hukuka uygun, çağa uygun, vicdanlara uygun adalet.

* * *

Pozitif hukukun yani çağdaş adaletin en büyük düşmanı ayrımcı siyasettir:

Dinlere, mezheplere, etnik kökenlere, milliyetlere, bölgelere, aşiretlere, tarikatlara, ailelere, siyasal partilere, kısacası kökenlere, ilişkilere, inançlara dayanan ayrımcı siyaset!

Dincilik, mezhepçilik, tarikatçılık, etnikçilik, faşist (demokratik olmayan) milliyetçilik, bölgecilik, aşiretçilik, particilik, adalet sisteminin önündeki en büyük engel, en ciddi tehlikedir.

Çünkü ayrımcı siyaset, eşitliği engeller, adaleti zedeler.

Eşitliğin engellenmesi ve adaletin zedelenmesi ise toplumsal ve siyasal bütünlüğü ortadan kaldırır.

Bu nedenle aynı devlet içinde farklı hukuk veya aynı hukukun değişik uygulamaları varsa, o devletin varlığını sürdürmesi çok zordur.

* * *

Türkiye'nin siyasal tarihi, Çok Partili Demokrasi'ye geçildiğinden beri, iktidarların adalet mekanizmasına müdahaleleri ile doludur.

Ne yazı1k ki, Demokrasi yoluyla iktidara gelen Demokrat Parti, her alanda olduğu gibi bu alanda da elindeki gücü kötüye kullanmış, adalet mekanizmasını kendi emellerine alet ederek, hem basın özgürlüğünü ve siyasal etkinlikleri denetim altına almaya çalışmış, hem de bağımsız ve özerk bir adalet sisteminin demokratik temellerini atmamıştır.

Bağımsız ve özerk yargı ancak 1961 Anayasası'nın kurduğu Yüksek Hakimler Kurulu ile gerçekleştirilmiştir.

18 asıl 5 yedek yargıçtan oluşan bu kurulun üyelerinin altısı Yargıtay Genel Kurulunca Yargıtay üyeleri arasından gizli oyla, altısı birinci sınıfa ayrılmış hakimler tarafından kendi aralarından gizli oyla, üçü TBMM, üçü de Cumhuriyet Senatosu tarafından üye tam sayılarının salt çoğunluğu ile seçiliyor, üyeler kendi aralarından gizli oyla bir başkan belirliyordu.

Adalet Bakanı kurul toplantılarına katılabilirdi ama oy kullanamazdı.

12 Mart darbesi, Yüksek Hakimler Kurulu'nun yapısını da değiştirdi; kurulu küçülttü ve siyasetin etkisine açtı.

Yargıtay'ın kendi üyeleri arasından seçeceği 11 asıl ve 3 yedek üyeden oluşan Kurul, başkanını seçiyor ama Adalet Bakanı gerekli görürse toplantılara katılıp Başkanlık ediyordu.

1982 Anayasası, daha da geri gitti; daha küçük bir Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oluşturdu, ve onu iyice siyasal denetime aldı:

Adalet Bakanı'nı kurul başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nı da kurul üyesi yaptı.

Kurul, Yargıtay'dan 3, Danıştay'dan 2 yargıçla birlikte 7 asıl üyeden oluşuyor. Yargıtay ve Danıştay her üye için seçimle üç aday belirliyor ve bunların içinden biri Cumhurbaşkanınca Kurul üyeliğine atanıyor.

* * *

Adalet mekanizması üzerindeki siyasal etki, sadece HSYK'nın yapısında görülmüyor:

Hakimlerin ve savcıların denetimleri, Adalet Bakanlığı müfettişlerince yapılıyor.

Yani bütün adalet mekanizması, siyasetin denetiminde...

Sonuçlar ise ortada...

Sadece tek bir olaya, Başbakan'ı üç kuruşluk tazminata mahkum eden yargıcın başına gelenlere bakmak bile konunun vahim niteliğini vurguluyor.

Tabii Vakit yazarı sabıkalı bir kişinin, bir kız çocuğuna tasallutu sonucu ortaya çıkan, Adli Tıp raporu sorunu ve tahliye, olaya tuz biber ekti:

"Pozitif hukuk kuralları yerine dini değerler mi geçiriliyor" sorusunu gündeme getirdi.

* * *

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temellerini korumak ve güçlendirmek istiyorsak, bir an önce, HSYK'dan Adalet Bakanı ve Müsteşarı çıkarılmalı, kurul kendi bütçesi olan özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve adli teftiş mekanizması da bu kurula bağlanmalıdır.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional