Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
AKP İKTİDARI: Türkiye Cumhuriyeti Bağımsızlık Savaşı ile kuruldu. Muzaffer Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk (ve birkaç arkadaşı ki bunların arasında komutanlar -İsmet Paşa hariç- yer almıyordu) Cumhuriyet'i, Saltanat'a ve Hilafet'e karşı kurmuştu. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti'nde, Cumhuriyet ile Demokrasi birbirinden ayrılamaz iki hedef, birbirinin, "olmazsa olmaz" önkoşuludur. Saltanat ve Hilafet, bir din-tarım devleti olan Osmanlı İmparatorluğu'nun oligarşik yapısını belirliyordu. Osman Bey'in kurduğu devlet, toprak ağaları (asiller) sınıfı içinde tek bir ailenin egemenliğine dayanıyordu. Ailenin bu egemenliği İslam ideolojisi ile bütünleşmiş, Osmanlı Oligarşisi'nin harcı olmuştu.. Devşirme sistemi, (sadrazamlar, vezirler ve tabii yeniçeriler) devlet oligarşisi'nin, Osmanlı Ailesi'ne tehdit oluşturmadan devamı için kullanılmış dahiyane bir düzendi. Osmanlı'nın dehası timar sisteminde de kendini göstermiş, öteki toprak ağalarının gelişmesini ve Osmanlı Ailesine tehdit oluşturmasını önlemek için, toprak mülkiyetini devlete (Osmanlı ailesine) mal etmişti. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu ideal oligarşisi, (tarihsel açıdan) eleştirilecek değil, övülecek, hatta hayran olunacak bir nitelik taşır. İstanbul'un fethinden sonra zorlanan Batı'nın Amerika'yı keşfi ile başlayan Endüstri Devrimi, bu devrimin tetiklediği teknolojik ve siyasal gelişmeler ve özellikle milliyetçilik akımları, Osmanlı'nın bu ideal oligarşik yapısını yavaş yavaş bozdu, yozlaştırdı, güçsüzleştirdi ve sonunda, İmparatorluğu çökertti. Mustafa Kemal Atatürk'ün dehası yalnız kazandığı Bağımsızlık Savaşı'nda değil, belki de daha belirgin bir biçimde, "aşağıdan yukarı" oluşamayan çağdaşlaşmayı, "yukardan aşağı", "Cumhuriyet" ekseninde "Demokrasiyi" amaçlayan bir yapıda planlamış ve gerçekleştirmiş olmasında ortaya çıkar. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü'nün "Cumhuriyeti" kurarken hedefleri hiç kuşkusuz "Demokrasi" idi. Ama ne yazık ki "Demokrasi" gökten zembille inmiyor, Cumhuriyetçi bir anayasa yapmakla ve çağdaş yasalar kabul etmekle de hemen uygulamaya konamıyor. Toplumun "Çağdaş Demokrasiyi" özümlemesi uzun bir süreç: Önce Atatürk Devrimlerinin, Aydınlanmanın gerçekleştirildiği Tek Parti Dönemi. Sonra (ne yazık ki) Demokrat Parti'nin "çoğunluk diktatörlüğü" ile yozlaştırdığı bir Çok Partili Dönem. En sonunda da "çağdaş bir demokratik devlet yapısını" öngören 1961 Anayasası. Bu uzun ve acılı süreçlerden sonra kurulabilen, gerçek ve çağdaş "Cumhuriyetçi Demokrasi Dönemi" Türkiye'de ancak 10 yıl sürebildi: 1961 Anayasası ile nihayet uygulamaya sokulabilen bu dönem, yine toplumun demokrasiyi yeterince özümleyememiş olmasından dolayı, dış dinamiğin de etkisiyle 12 Mart 1971 askeri darbesi ile son buldu. Osmanlı Oligarşisi'ne karşı kurulan Cumhuriyet'in temelleri ancak 1923-1945 arasındaki 22 yıllık çok kısa bir dönemde atılabilmiş, 1945'ten sonra başlayan Soğuk Savaş bağlamındaki Anti-Komünizm, "Cumhuriyetçi Demokrasi"nin gelişmek için attığı her adımı ve tabii bu arada Çok Partili Düzeni, kendi oligarşik yapısını oluşturmak için (din, sermaye ve nihayet dinci sermaye bağlamında) yozlaştırmaya başlamıştı. AKP'nin dinci oligarşisinin tohumları, "Cumhuriyetçi Demokrasi"nin Çok Partili Rejimle gelişmeye çalıştığı 1945 yılından itibaren atılmaya başlandı. Birbirinin devamı olan Menderes, Demirel ve Özal'ın oluşturduğu çizgide, dinci oligarşinin hem siyaseti, hem eğitimi, hem sermayesi, hem ideolojisi, hem entellektüel desteği sadece iç dinamikle değil, Soğuk Savaş ve sonradan onun yerini alan Küreselleşme bağlamındaki dış dinamikle de gelişti, 2002 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan ile iktidara oturdu. 2007 yılı bu "Dinci Oligarşinin" (hem de demokrasi adına) kayıtsız şartsız egemenliğini ilan ettiği tarihtir. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024