Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

KÜRESELLEŞME, POSTMODERN FELSEFE VE CEMAATÇİLİK

Küreselleşme sürecinin yarattığı pek çok çelişki var.

Birinci ve belki de en önemli çelişki, Küreselleşmenin "Uygarlığı", "Bilgi Toplumu" adı altında "demokrasi ve insan hakları" aracılığıyla yaygınlaştırdığını öne sürerken, şiddeti, terörü, savaşı, eşitsizlik ve adaletsizlikleri derinleştirmekte ve yaygınlaştırmakta oluşunda ortaya çıkıyor.

İkinci çelişki ulus-devlet konusunda belirginleşti:

Küreselleşme sürecinin hem alttan "alt kültürlere özerklik" yoluyla, hem de üstten "uluslar arası örgütlenmelere bağımlılık" aracılığıyla zayıflattığı ulus-devlet kavramının vazgeçilmezliği ortaya çıktı; Küreselleşmenin kuramcılarından Francis Fukuyama, Devlet İnşası adlı kitabında bu gerçeği açıkça itiraf etti:

Yoksulluk, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı ve uluslar arası terör olarak ifade edilen üç büyük Küresel sorunla, ulus-devlet yapısı olmadan savaşılamayacağı nihayet görüldü.

Üçüncü çelişki, Küreselleşmenin, desteklediği "postmodern felsefe" ile, ideolojisi olarak (bir aldatmaca niyetiyle de olsa) sunduğu "demokrasi ve insan hakları arasındaki" çatışmada ortaya çıkıyor.

* * *

Postmodern felsefe esas olarak, insanın dışındaki gerçekle, bu gerçeği algılayış biçimi arasındaki farkı ve varsa çelişkiyi, kişisel algılayış lehine saptıran bir yaklaşıma sahip.

Özet olarak, "Toplumsal ve nesnel dış gerçek önemli değildir, asıl gerçek kişinin algıladığı gerçek, iç gerçeği yani inandığı şeydir" ilkesine dayanıyor.

"Dışsallık, objektiflik, yani nesnellik diye bir şey yoktur, insan ne düşünüyorsa, ne hissediyorsa, gerçek odur" diyor.

Yaklaşım olarak pozitivizme ve materyalizme karşı, idealist bir felsefeyi savunuyor postmodernizm.

Deneyselciliğe ve kuşkuculuğa karşı inancın ve dogmatizmin kapılarını açıyor.

Bu niteliği ile bireyselliğin temelini oluşturan deneyselcilik ve kuşkuculuk yerine, tarikat-cemaat yapısını meşrulaştıran inanç dogmatizminin en büyük destekçisi oluyor.

Kendilerini "liberal" diye satan dinci yazarlar televizyonlarda "Bir bizim dışımızdaki gerçek vardır, bir de kalbimizdeki hakikat, bunlar çatıştığı zaman esas olan kalbimizdeki hakikattir" diyerek, inancın bilime, tarikat ve cemaatin bireysel ve toplumsal kimliğe karşı üstünlüğünü savunuyorlar.

* * *

Postmodernizm, Soğuk Savaş döneminde Marksizm (Diyalektik Materyalizm) ile Pozitivizmi birbirine karıştıran cahil Amerikalıların, Sovyetler Birliği'ne karşı ideolojik mücadele stratejilerinden biri olarak ortaya çıktı.

Dinsiz bir proletarya diktatörlüğü kimliğiyle kendini tanımlayan Sovyetler Birliği'nin (Diyalektik Materyalizme dayalı olduğunu iddia ettiği) Marksist-Leninist ideolojisine karşı, tüm tek tanrılı dinlerin desteğini alarak, postmodernist felsefeyi yaygınlaştırdı.

Marksizmle (ve Diyalektik Materyalizmle) mücadele etmek adına, pozitivizme, bilimselliğe, deneyselciliğe, kuşkuculuğa, bireyselliğe karşı çıktı, dinci dogmatizmi, tarikat-cemaat anlayışını ve yapılarını güçlendirdi.

Bugün yine Amerika'nın öncülüğündeki Küreselleşme, nasıl Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ile mücadele sırasında yaratılan "İslam Mücahidi El Kaide" ile çelişki içindeyse, aynı biçimde, postmodern felsefe ile de, (güya savunduğu) demokrasi ve insan haklarıyla çelişen tarikat-cemaat kapanına yakalanmış durumda.

Dünyada ve ülkemizde kadını ikinci sınıf vatandaş olarak simgeleyen türbanın özgürlük adına, dinci diktatörlüklerin yani şeriatçılığın demokrasi adına savunulabilmesi gibi gariplikler işte bu çelişkinin sonucu.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional