Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
TÜSİAD VE ÇOK PARTİLİ DÜZENDE CEPHELER Sevgili okurlarım, bir milletin tüm kimliğini ya da bir toplumda egemen olan inancın tüm mensuplarını tek başına temsil etmek, pek çok politikacının rüyasıdır: Böylece yönetici olarak ne yaparsa yapsın, ya da ne yapmazsa yapmasın, milli ya da dini lider olduğu için her zaman çoğunluğu kazanacak, iktidarı sürekli olacaktır. Ama gerçek bir demokraside böyle bir olanak yoktur, çünkü parti programlarını milli ya da dini kimlik olarak ilan edenler, bu kimliklere mensup olmayanlar, ya da aynı kimliği farklı yorumlayanlar açısından "demokratik" olamaz. Milli ya da dini kimlik üzerine kurulu programlar, sonuçta demokrasinin en büyük düşmanı olan totaliter bir "çoğunluk diktatörlüğünü" temsil eder. Tarih bize dini kimlikli yönetimlerin "şeriatçı", milli kimliklilerin ise "faşist" sapmaları uygulamaya koyduklarını acı derslerle öğretmiştir. Çünkü bur tür "totaliter" programlar, kendilerini anlatabilmek, taraftarlarını ikna edebilmek için, "ötekileri" tanımlamak, "düşmanlar" yaratmak zorundadır. Milli ve dini kimlikler açısından, "biz" ve "ötekiler" yaklaşımının, çok keskin düşmanlıklar yaratacağı, bunun ise sadece kan ve gözyaşına yol açacağı bilinen bir gerçektir. İspanya'da Franco, Almanya'da Hitler, Sırbistan'da Miloseviç, İran'da Humeyni, bu tür uygulamaların temsilcileri olarak ilk akla gelenler. Bunların hepsinin arkasında "çoğunluğun desteği" olduğu bilinir. Ama hiçbiri demokratik değildir. Türkiye, çok partili düzene geçeli beri üç kez, bu tür "totaliter eğilimli" cepheleşme denemesi ile karşı karşıya kalmıştır: Birinci deney, Demokrat Parti'nin son döneminde, Menderes'in oy kaybını önlemek için icat ettiği "Vatan Cephesi"dir. Çok partili demokrasinin "idam fermanı" olan, muhalefetin yok edilmesine yönelik "Tahkikat Komisyonu", bu cepheleşme stratejisi üzerine kurulmuş ve sonunda 27 Mayıs askeri müdahalesi ile engellenmiştir. İkinci deney Süleyman Demirel'in Başbakanlığında oluşturulan "Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe" hükümetleridir. Benzer kesimlerden oy istedikleri için birbirlerinin siyasal rakibi olan "milli sağ", "dinci sağ" ve "liberal sağ", iktidar gücünü elde ederek kendi çıkarlarını geliştirmek için "Milliyetçi Cephe" adı altında koalisyon yapmış, bu cephe ise yol açtığı anarşi ve kargaşa ortamıyla 12 Eylül askeri darbesine neden olmuştur. Üçüncü deney günümüzde yaşanmaktadır: Recep Tayyip Erdoğan, AKP'nin zaten yüzde 34 ile azınlıkta olan oylarının düşmesini engellemek ve Çankaya yolunu açmak için, toplumu "inananlar-inanmayanlar" ya da "dindarlar-dindar olmayanlar (onun lisanında laikler veya laikçiler)" olarak cepheleştirme stratejisini benimsemiş görünüyor. Türkiye'deki çağdaş, demokratik ve laik Anadolu Müslümanlığı'na da uymayan bu "İslamcı" siyaset yaklaşımı, toplumu son derece tehlikeli noktalara sürüklemektedir. İlhan Selçuk'un "dindar Demirel"in, "dinci Recep Tayyip Erdoğan"nın oyununu bozmaya soyunduğunu belirtmesi, bu cepheleşmenin sakıncalarını önlemeye yönelik bir yaklaşımı işaret etmektedir. TÜSİAD'ın (bazı öteki sermaye kuruluşlarıyla birlikte) ekonomik konularda ve AB ile bütünleşme politikasında desteklediği AKP iktidarını, Cumhurbaşkanlığı, demokrasi, laiklik ve eğitim alanlarında, laik demokratik rejim ve uzlaşma çizgisinde uyarmaya çalışması da aynı kaygıdan, cepheleşme tehdidinin yarattığı tehlikeleri görmesinden kaynaklanmaktadır. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024