Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

TÜSİAD'IN ELEŞTİRİLERİ:
CEMAAT VE DEVLET

Sevgili okurlarım, toplumbilimcilerin, toplumları sınıflarken kullandıkları en önemli paradigmalardan biri "cemaat-cemiyet" ayrımıdır.

Kimi zaman Türkçe'ye "topluluk-toplum" olarak da aktarılan bu sınıflamaya göre, cemaatler, birbirine benzer insanlardan oluşur; cemiyetler ise birbirinden farklılaşmış bireylere dayanır.

Cemaatlerin varlığı, onu oluşturan kişilerin birbirine olan benzerliğine hatta ayniyetine bağlıdır.

Cemiyetler ise, kendisini oluşturan farklı bireylerin arasındaki işbölümü, işbirliği ve dayanışma ile yaşar.

Daha sonraları toplumbilimde yapılan "köy toplumu-kent toplumu" ayrımı, "tarım toplumu- endüstri toplumu" sınıflaması, hatta Marx'ın belirlediği "feodal toplum-kapitalist toplum" aşamaları hep bu temel paradigma üzerine kuruludur.

Kimi zaman toplumlar arasındaki "ilkellik-uygarlık" ya da "azgelişmişlik-gelişmişlik" ayrımı bile bu temel anlayışa göre yapılır.

"Cemaat-cemiyet" ayrımının kırılma noktası, aydınlanma, endüstrileşme, kentleşme ve demokratikleşme süreçlerinin hemen hemen eşzamanlı denilebilecek bir biçimde ve iç içe geçmiş olarak birbirini izlediği gelişmede ortaya çıkar.

Dolayısıyla "cemaat" yapısının siyasal rejimi din devleti, "cemiyet" haline dönüşmüş bireylerin siyasal rejimi ise laik ve demokratik devlettir.

Cemaat yapısının en önemli özelliklerinden biri "biz-onlar" ayrımı yapmasıdır:

Cemaatin özelliklerini ve birbirine benzeyen nitelikleri taşıyanlar "biz", cemaatin özelliklerinden farklı nitelik taşıyanlar ise "onlar" biçiminde algılanır.

Cemaatin "biz" duygusu, sadece kişilerin arasındaki benzeşmeye veya ayniyete değil, aynı zamanda "onların" "bize" düşman olmasına, "bize" zulmetmesine dayanır.

"Onlar" "bize" ne denli düşmansa, "bize" ne denli zulmediyorsa, "biz" kimliği o denli güç kazanır.

(Hem iç hem dış hukuk yollarıyla karara bağlanmış olan türban olayının sürekli kaşınmasının ardındaki temel neden budur.)

* * *

Tabii her uygarlaşmış yani cemiyetleşmiş toplumda ilkel örgütlenmeler, cemaatler varlığını sürdürebilir.

Bu son derece doğaldır.

Doğal olmayan, "cemaat anlayışı" çerçevesinde, yani ilkel bir din-tarım-köylü toplumu yapısına dayalı "biz" ve "onlar" ayrımının egemen olduğu bir tutumla, devlet yönetmeye kalkışmaktır.

Böyle bir anlayış önce bürokrasiyi "onlardan" temizler ve "bizim" adamlarımızla doldurur.

Daha sonra sıra eğitime ve sermayeye gelir:

İnsanın yeniden üretim sürecinde çağdaşlıktan uzaklaşılır ve dogmatik bir biçimde "bizim" gibi olan, "bize benzeyen" insanlar yetiştirilmeye başlanır; sermayenin gücü, devlet yardımıyla "onlardan" "bizimkilere" aktarılır.

En sonra hukuk sistemi ele alınır:

Çoğulcu demokrasiden, uygar, çağdaş, farklı bireylerden oluşan bir cemiyetten, "biz" anlayışının egemen olduğu tek tip insanlara dayalı "cemaat" uygulamalarına geçilir; giyim kuşam baskıları, haremlik-selamlık ayrımcılığı, içki satışı sınırlamaları ve benzeri etkinliklerle toplumun yaşamı değiştirilir.

* * *

Son TÜSİAD eleştirilerinin yöneldiği temel nokta işte bu "cemaatleşme" sürecidir.

Bu süreç derhal durdurulmadığı takdirde yakın bir gelecekte Türkiye'de "cemaatin" dışında hiçbir ses duyulmayacaktır.

Ne yazık ki Yirminci Yüzyıl, demokratik süreçlerin sağladığı meşruiyetin sadece "seçim sandığına" indirgendiği ve sandıktan çıkan "cemaat" anlayışlarının yalnız o ülkeyi değil tüm insanlığı kana buladığı örneklerle doludur.

Türkiye'deki demokratik rejim, "cemaat ruhuna" teslim olacak mıdır, yoksa kendini koruma refleksine sahip midir?

TÜSİAD bildirisinin ortaya koyduğu sorun budur.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional