Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

ULUSLARARASI KOMPLO

Cumhuriyet gazetesine ve Danıştay'a saldıran katillerin yakalanmasından sonra ortalıkta "komplo teorileri" uçuşmaya başladı.

Saldırganların kimlikleri ve geçmişleri de büyüteç altına alınarak her türlü ideoloji ve ilişki bağlamında bir çok teori üretildi.

Tabii derhal "derin devlet" iddialarıyla (derin devlet bugün kimin denetimindeyse!) "dış bağlantılar" ve "uluslararası komplo" ögeleri de çözümlemelere dahil edildi.

Sanki ortamı, türban ve İmam-Hatip ekseninde, laikliğe karşı çıkan uygulama ve demeçlerle gererek bütün bu eylemlere uygun hale getiren iktidarın hiç suçu yokmuş, eylemler "Radikal Siyasal İslam" çizgisinde yapılmamış, saldırıya uğrayanların, yaralananların, ölenin ve laik kesimlere salınan dehşet duygusunun hiç önemi yokmuş gibi, yurt içinde ve yurt dışında "başka sorumlu" aramalar, iktidar yanlısı çevreler tarafından pompalanıyor.

* * *

Tam bu "komplo teorilerinin" ne kadar gerçekçi, ya da ne kadar hayali olduğunu, ne ölçüde saptırma ögesi taşıdığını tartışacak bir yazı yazmayı planlarken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklaması geldi:

"Deniz Baykal bu komplonun içindedir!"

Ben bu demeci şaşkınlıkla okur ve bu söz üzerine artık hiçbir "komplo teorisini" yorumlamanın anlamı kalmadığını düşünürken, Başbakan yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Danıştay üyelerini hedef gösteren Vakit gazetesi ile saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesi hakkında Sabah'a verdiği demeç yayınlandı:

"Vakit neyse, Cumhuriyet de o!"

Bu her iki iddianın da aklı ve mantığı zorlayan, insana acaba "doğru mu okuyorum" dedirten özellikleri üzerine sayfalar dolusu yazı yazılabilir; iktidar neredeyse Cumhuriyet'e ve Danıştay'a yapılan saldırılardan Cumhuriyet gazetesi ile Danıştay'ı sorumlu tutacak!

Ben birbiri ile örtüşen bu iki demecin hangi "strateji" üzerine inşa edildiği konusundaki çözümlemeyi bir başka yazıya bırakarak, olayın uluslararası boyutu bakımından, Hürriyet gazetesinde 20 Mayıs günü yayınlanan bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum:

* * *

Muammer Elveren'in Paris'ten bildirdiği haber şöyle:

"Fransa'nın saygın gazetesi Le Monde, Fas'ın özellikle büyük kentlerinde, İslamcıların kaba kuvvete başvurmadan, ama sert bir ikna yoluyla kadınlara türban takma baskısı yaptığını bildirdi. Baskının özellikle üniversitelere yayıldığını yazan gazete 'Bu sessiz bir devrim, neredeyse, polisiye baskıya benzer bir uygulamayla İslam'ın rengi olan yeşil bir devrim' yorumunu yaptı. Öğretmenlik yaparken İslamcı baskı nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kalan 40 yaşlarında bir kadın, gazeteye şunları söyledi:

'25 yıl önce görev yaptığım üniversitede öğretim üyeliğine başladığımda, tek bir öğretmen türban takıyordu. Bugün ise durum tersine döndü. Aşırı dincilerin doğrudan saldırısı yok, ama küçük tacizlerin ve baskıların birikmesiyle kendinizi bir anda dışlanmış bulursunuz. Örneğin önce kısa kollu gömleğiniz veya ruj sürmeniz konusunda uyarırlar. Bir gün 'artık pembe fularınızı takmanız gerektiğini' söylerler. Meknes'te güzel sanatlar okulundan beş kadın öğretmen tehdit mektubu aldı. Yakında dini siyasete alet eden 'Parti de la Justice et Develeopment'ın (Adalet ve Kalkınma Partisi) sandıktan zaferle çıkacağına da şüphe yok.' "

* * *

"Komplo teorileri" üretenlerin "dış bağlantıyı" çok fazla aramalarına gerek yok.

Fas'taki olaylarla Türkiye'deki olayların benzeşmesi bir yana, parti isimlerinin de aynı olması acaba sadece bir rastlantı mı?

Türkiye'de olup bitenler, "Küresel bir siyasal İslam projesinin", ülkenin laik ve demokratik rejimini zorlayan uygulamalarının yarattığı bunalımın trajik sonuçları değil mi?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 21 Ekim 2024

Valid HTML 4.01 Transitional