Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

ATATÜRKÇÜLÜK, YURTSEVERLİK VE AVRUPA BİRLİĞİ

İktidardaki politikacılarımızın, medyamızın ve onlarla aynı yöntemi kullanan bazı marjinal grupların değerli(!) katkılarıyla, Türkiye'de artık hemen hemen her türlü tartışma gibi Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerinin tartışılması da olanaksız hale geldi:

Birisi AB-Türkiye ilişkilerinde 3 Ekim 2005'te imzalanan Müzakere Çerçeve Belgesi'ni eleştirmeye görsün, derhal saldırı hazır:

"Üçüncü Dünyacı, statükocu, izolasyoncu, faşist milliyetçi!"

Ya da birileri Müzakere Çerçeve Belgesi'ndeki tuzakları da işaret ederek, bunlara karşın, Avrupa Birliği ile birleşmenin çağdaş ve uygar Türkiye'nin uluslar arası arenadaki nihai hedeflerinden biri olduğunu söylesin, derhal suçlama geliyor:

"Emperyalist uşağı, AB'ci, Türkiye düşmanı."

Türkiye Cumhuriyeti'nin, insanlığın Tarım ve Endüstri Devrimlerinden sonraki üçüncü büyük devrimi olan Bilişim Devrimi aşamasında, bütün dünya ile birlikte, büyük bir dönüşüm sürecine girmekte olduğu bir gerçek.

Ama bu dönüşümün ekonomik, siyasal, toplumsal boyutlarını tartışan yok.

Bu dönüşüm karşısında Türkiye'nin ne yapması gerektiğini soğukkanlı bir biçimde irdeleyen yok.

Varsa yoksa "ihanet" ana temalı bir mahalle kavgası:

"Sen hainsin!"

"Hayır, sen hainsin!"

Yaratılan kavga ortamında ve üretilen kavram kargaşası bağlamında Atatürkçülük veya Kemalizm de saptırılıyor, her iki grup da, Kemalizm'i ya da Atatürkçülüğü kendi anladığı gibi yorumlayıp, kendi görüşlerinin temeli yapmaya çalışıyor.

Şimdi saplarla samanı birbirinden ayırıp, soğukkanlı bir biçimde kavramları ve tartışmayı yerli yerine oturtmaya çalışalım:

Atatürkçülük Türkiye için, çağdaşlık, bilim ve uygarlık yoludur; bunun günümüzdeki ifadesi Anayasa'da yer alan "Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti"dir.

Avrupa Birliği, gerek kendi içinde gerekse Türkiye'de bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik bir Birlik olarak kaldığı sürece, Türkiye'nin Birliğe katılması tabii ki Atatürkçülüğe uygundur.

Sorun üç olgudan kaynaklanmaktadır:

Birinci olarak, AB, kendi içindeki dinci, ırkçı ve milliyetçi ögelerden dolayı zaman zaman, örneğin AB Anayasası'na Hıristiyan değerlerinin eklemlenmesi çabaları sırasında olduğu gibi, bu somut hedeften kayma eğilimleri göstermektedir.

İkinci olarak, AB, içine almaya hazırlandığı Türkiye ile imzaladığı "Müzakere Çerçeve Belgesi" bağlamında olduğu gibi, Türkiye'ye, öteki üyelerle eşit muamele yapmamaktadır.

Üçüncü olarak, Ermeniler gibi, Rumlar gibi, Kürt kardeşlerimiz gibi grupların aşırı ögeleri, tarihsel sorunlardan kaynaklanan ve Türkiye aleyhine olan taleplerini AB çerçevesinde dayatmaya kalkışmakta ve kimi zaman Avrupa Parlamentosu'nun aldığı "Ermeni Soykırımını Tanı" kararı gibi, bu çabalarında başarıya da ulaşmaktadır.

Özetlersek, AB ile bütünleşme, ideal bir hedef olara hiç kuşkusuz Atatürkçülükle, yurtseverlikle çatışmaz, tam tersine onlara uygundur, ama...

İşte burada koskocaman bir "Ama" var:

"Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" idealini, çağdaş bir uygarlık projesi olan AB içinde gerçekleştirmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kendisini bu hedeften saptıracak olan şu üç alanda Atatürkçülükle de, yurtseverlikle de ters düşme durumu ile karşı karşıyadır:

  1. AB içindeki dinci, ırkçı, milliyetçi (yani ayrımcı) ögelerin baskılarına boyun eğemez.
     
  2. Kendisine eşitliğe aykırı davranılmasını, ikinci sınıf üyeliğe ilişkin koşullar dayatılmasını kabul edemez.
     
  3. AB ile ilgisi olmayan, tarihten gelen ulusal sorunları bağlamında karşı gruplara haksız ödünler vermeyi kabul edemez.

Yani Atatürkçülük ve yurtseverlik adına, hedef tamam, ama uygulama önerisi Türkiye için kabul edilemeyecek dayatmalar içeriyor.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional