Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
MİLLİYETÇİLİK VE YURTSEVERLİK Son günlerde Türk milliyetçiliği dalgasının yeniden yükselmesinin biri iç biri dış iki nedeni var: İç neden, Kürt milliyetçiliğinin, PKK tarafından ayrımcı bir ideoloji olarak, bölücü işlevle kullanılmasından ve teröre gerekçe yapılmasından kaynaklanıyor. Kürt milliyetçiliği, ayrımcı ve bölücü olarak kullanılınca ve terörün gerekçesi yapılınca, Türk milliyetçiliği de bundan etkileniyor ve ne yazık ki iki milliyetçilik akımı da, "faşizan" bir çizgide birbirini destekleyen bir sarmal içinde yükseliyor. Oysa her milliyetçilik ideolojisinin, kan bağına yani ırkçılığa dayalı bir biçimde, kendi ırkından olmayanları reddeden "faşizan" çizgilerde gelişmesi bir zorunluluk değil. Her milliyetçilik akımı, kendi kimliği içinde, öteki kimliklere de saygılı ve kendi ırkından, milletinden olmayanlarla uyum içinde yaşayabilir. Biz buna "demokratik milliyetçilik" diyoruz. Bu gerçek hem Türk hem de Kürt milliyetçiliği için geçerli. Kendilerine Türk diyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla, kendilerine Kürt diyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu topraklarda birbirlerini gırtlaklamadan, uyum içinde yaşayabilirler; nitekim tarihsel olarak birlikte barış içinde yaşanan dönemler, birbirlerine saldırdıkları dönemlerden çok daha uzundur. Günümüzde Türk milliyetçiliği akımın yükselmesinin bir başka nedeni de dıştan gelen etkilerdir. Bunları da dörde ayırmak gerekir: İlk olarak, Ermeni milliyetçiliğinden kaynaklanan ve esas olarak "diaspora" tarafından beslenen, "Ermeni soykırımını tanı" baskısının Türkiye'ye dayatılması, Türk milliyetçiliğini körüklüyor. İkinci olarak Yunan ya da Rum milliyetçiliğinden kaynaklanan Kıbrıs sorunu konusundaki dayatmalar ve bu dayatmaların AB tarafından da desteklenmesi Türk milliyetçiliğini tahrik ediyor. Üçüncü olarak, Irak'ı işgal ederek komşumuz olan ABD'nin, askerlerimizin başına çuval geçirmesi gibi, askeri harekatın temelinde yatan Amerikan milliyetçiliğinin dışa vurumları ve Kuzey Irak'ta konuşlanmış olan PKK'yı denetlememesi Türk milliyetçiliğini yükseltiyor. Dördüncü olarak, AB, doğrudan ya da dolaylı biçimde Ermeni, Rum ve Kürt milliyetçiliklerine verdiği destekle ve ayrıca üye olmak için kapısında bekleyen Türkiye'yi itip kakarak adeta kendi başına bir "AB milliyetçiliği" etkisi yaratıyor, Türk milliyetçiliğini tahrik ediyor. Çok kısa olarak ifade etmek gerekirse, Türk milliyetçiliği, Kürt, Ermeni, Rum, Amerikan ve Avrupa milliyetçiliklerinin saldırısı karşısında, bu saldırılardan beslenerek, güçleniyor. Peki bu "faşizan milliyetçilik" saldırıları karşısından Türk milliyetçiliği aynı "faşizan milliyetçilik" tuzağına düşmemek için ne yapmalı? Sanıyorum burada devreye sokmamız gereken kavram, "yurtseverlik". Vatan ve millet sevgisini, kan ve ırk ilişkisine bağlamadan, başka ırkları, milletleri aşağılamadan ve kendisininkini yüceltmeden, üzerinde yaşanan toprakları sevmenin, korumanın ve yüceltmenin adı "yurtseverlik". Türkiye, kendisine yönelik "faşizan milliyetçi" saldırılara karşı en güzel ve en etkin yanıtı, bütün öteki millet, ırk ve devletlerle ilişkilerinde, eşitlik ve adalet esasına dayalı bir yurtseverce davranış içinde verebilir. Yurtseverlik, kan ve ırk bağını değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarını ön plana alır. Yurtseverlik, insanlarımızı Türk, Kürt, Rum, Ermeni olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak görür ve aralarında ayrım yapmaz. Yurtseverlik, Amerika'ya ve AB'ye, Türk düşmanı ya da dostu olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarları bağlamında, eşitlik ve adalet ilkeleri çerçevesinde bakar. Sanıyorum, Mustafa Kemal Atatürk'ün, kurduğu Cumhuriyet'in temeline koyduğu ünlü ilkesi "Yurtta sulh cihanda sulh", tam bu bunalım dönemi için söylenmiş bir özdeyiştir. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024