Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

ATATÜRK HEYKELİNE BALTAYLA SALDIRMAK

 

22 Şubat 2005 tarihli gazetelerde gözünüze çarpmıştır:

Bir vatandaşımız, elindeki baltayla, Kadıköy'deki Atatürk heykeline saldırmış.

Hangi toplumsal yapı, hangi eğitim, hangi kültür böyle bir davranış biçimi üretebilir?

Hadi diyelim ki bağnaz dincilik, akla ve bilime aykırıdır. Hem demokrasiye düşmandır, hem bağımsızlığı önemsemez, hem de cahil softalar üretir.

Elinde balta ile bağımsızlığın ve özgürlüğün simgesi olan bir heykele saldırmak, dinciliğin hem kara cehaletini hem de gözü kara softalığını temsil eder.

Hadi kabul edelim ki bu davranış biçimi, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri Atatürk'e ve demokratik-laik Türkiye'ye karşı tarikatlarda sistematik olarak sürdürülen, aklı ve bilimi yadsıyan bağnaz dincilerin kin ve nefret kampanyasının bir sonucu.

Peki ya Orhan Pamuk'un kitaplarının yakılmasına, ya da Ahmet Altan'ın İstanbul Üniversitesi'nde yumurta yağmuruna tutulmasına ne diyorsunuz?

Bu yazarlar tarihsel ve toplumsal gerçekleri saptırmış olabilirler.

Düşünceleri tartışmalı ve hatta yanlış da olabilir.

Bunların karşılığı kitap yakmak ve yumurta fırlatmak mı olmalıdır?

* * *

Önce "düşmanlarımızdan" nefret ediyoruz, onlara karşı kin ve garez besliyoruz.

Sonra sıra "karşıtlarımıza" geliyor:

"Din karşıtları", "Müslümanlık karşıtları", "Cumhuriyet karşıtları", "Demokrasi karşıtları", "Laiklik karşıtları", "Milliyetçilik karşıtları", "Amerikan karşıtları", "Bağımsızlık karşıtları", "Türban karşıtları" derken bir de bakıyoruz ki, kendi kendimizden nefret etmeye başlamışız.

Hepimiz yavaş yavaş "Atatürk heykeline balta ile saldıran adama" mı dönüşüyoruz?

* * *

Bu ülkenin insanlarını birbirlerine bağlayan en önemli öge, din, mezhep, ırk, milliyet, dil, lehçe, hemşerilik, particilik gibi kavramların ötesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin yazgısı, aramızdaki kültürel, siyasal ve duygusal farklılıklar ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan insanların ortak yazgısıdır.

Biz bölündükçe, birbirimizden ve dolayısıyla kendimizden nefret ettikçe, bu ortak yazgının belirlediği ortak refah ve mutluluk hedefi gittikçe bizden uzaklaşıyor.

Ülkenin karar alma mekanizmaları yurt dışına kayıyor.

Kendi yazgısına egemen olamayan, bağımsızlığını yitiren toplumların sonu ise daima hüsran olmuştur.

Bu ilke, küreselleşmenin egemen olduğu, bağımsızlık yerine karşılıklı bağımlılığın öne çıktığı günümüzde de ne yazık ki hâlâ geçerlidir.

Bir an önce aklımızı başımıza toplamamız, toplumdaki kin, nefret ve garez duygularını, sevgi, saygı, hoşgörü ve dayanışma duygularına dönüştürmemiz gerekmektedir.

Tabii kültürel ve siyasal farklılıklarımız olacak.

Tabii değişik olaylar ve sorunlar karşısında, birbirimizinkinden farklı çözümler önereceğiz.

Laiklik ve Demokrasi ilkeleri üzerine kurulu Cumhuriyetimiz, bu farklılıklar içinde gelişmemizi hedefleyen bir devlet değil mi?

Dincilik ve etnik milliyetçilik üzerine kurulu politikaların tarih boyunca kanlı çatışmaların ve sonu gelmeyen katliamların nedeni olduğunu, hiçbir sorunu çözemediğini, tam tersine yeni sorunlar ürettiğini bilmiyor muyuz?

Bu gafletten ne zaman uyanacağız; Atatürk heykellerine baltayla saldırma kültüründen ne zaman kurtulacağız?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024

Valid HTML 4.01 Transitional