Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

1402'LİKLER OLAYI VE IRAK'TAKİ BİLİM İNSANLARI KATLİAMI

 

Gençler bilmez:

1980 askeri darbesinden sonra, YÖK, 1982 Anayasası kabul edilmeden önce kuruldu ve kuruluş yasası, o sıradaki Anayasa komisyonu başkanı olan Prof. Orhan Aldıkaçtı'nın itirazlarına karşın, olduğu gibi Anayasa'nın içine monte edildi.

Bu sıralarda YÖK'ün kurucusu ve başkanı Prof. İhsan Doğramacı idi; bu becerikliliği o gerçekleştirmişti.

1982 yılında Anayasa da kabul edildikten sonra, 1983 yılının Şubat ayında üniversitelerde büyük tasfiye başladı.

Tasfiye, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası'na dayalı olarak yapılıyordu.

Bu yasa, bölgenin sıkıyönetim komutanına, göreve devamında sakınca görülen her türlü devlet memurunu görevden alma yetkisini tanıyordu.

Dünyadaki Soğuk Savaş'ın Türkiye'deki uzantısı olarak gerçekleştirilen 1980 askeri darbesi, Sovyetlere karşı kullanılan dinci-milliyetçi "anti-komünist" ideoloji çerçevesinde, bir yandan ülkenin yasal ve bürokratik yapısını yeniden düzenliyor, öte yandan toplumdaki her türlü özgürlükçü, demokrat ve tabii ki solcu filizleri (başta demokratik sol olmak kaydıyla) kökünden kazımayı amaçlıyordu.

Aslında 1980 darbesi, 1961 Anayasası ile getirilen özgürlükçü ortamı bütünüyle yok etmeyi amaçlıyordu.

"Anti-komünist" Soğuk Savaş ortamında dinci ve milliyetçi ideolojilerin dışındaki bütün siyasal ve ideolojik gelişmeler ve özellikle demokratik oluşum ve gelişimler "tehlikeli" sayılıyordu.

Bu çerçevede, doğası gereği, "özgürlükçü" ve "demokrat" ortam isteyen ve ancak bu ortamda gelişen ve serpilen üniversiteler tabii ki birinci derecede hedef olarak seçilmişti.

İşte İhsan Doğramacı-Kenan Evren ikilisinin yönetimindeki üniversitelerde yapılan bu tasfiye, ülkeyi bugünlere, "referansı İslam olan" bir siyasal partinin iktidarına taşıdı:

Ülkenin "bilim ve düşünce merkezleri" tahrip edilince, sonuç, tüm kamuoyunun dıştan yönlendirilen merkezlerce oluşturulması sonucunu doğurdu:

Postmodernizm, İkinci Cumhuriyetçilik, siyasal İslam'ın yani totaliter bir anlayışın türban gibi simgelerinin özgürlük adına savunulması gibi akımlar topluma egemen oldu.

Soğuk Savaş mantığı içinde, toplumun siyasal-ideolojik ve düşünsel ekseni olduğu gibi hem dışa bağımlı kılınmış hem de yeniden dinci-milliyetçi çizgiye kaydırılmıştı.

31 Ağustos 2004 tarihli Cumhuriyet'te Irak'la ilgili olarak "İşgalcinin hedefi aydınlar" başlıklı yazıyı okurken, yeniden "1402'likler" olayına geri döndüm.

Amerikalıların Irak'ta gerçekleştirdikleri işgal, galiba askeri boyutları çok aşan bir amaç taşıyor.

Gamze Özdemir'in konuştuğu Iraklı bilim insanı bu durumu şöyle açıklıyor:

"Savaştan hemen sonra 1200 kişilik bir hedef listeleri vardı. Bunların bir bölümü tasfiye edildi, bir bölümü kaçtı. Şimdiye dek 250 profesör öldürüldü. Ben içinde arkadaşımın adının olduğu bir listeyi kendi gözümle gördüm. Bu, 169 kişilik bir listeydi. İyi haber alan bir arkadaşım, bana içinde bütün şairlerin, tiyatrocuların, sanatçıların, önemli profesörlerin isimlerinin bulunduğu bir başka listeden söz etti."

Bu iddialar ne kadar doğru bilinmez; ama bilinen bir şey varsa, Irak'ta bugüne dek öldürülen profesörlerin sayının neredeyse 200'e ulaştığı.

Irak'a "demokrasi götürmeye" giden ABD, bunu hangi insan malzemesiyle yapacak acaba?

Soğuk Savaş sona erdi ama, bu savaş sırasında geliştirilen yöntemlerin kullanılma alışkanlığı hâlâ sürüyor galiba.

12 Eylül sonrasında, 1402'liklerin tasfiyesi Türkiye'yi bugünlere, şeriata açık bir yapıya taşıdı.

Irak'taki cinayetler, bu ülkeyi nereye götürecek?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional