Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

TÜRKİYE, ABD, AB VE ILIMLI İSLAM

 

Amerika'nın geleceğe bakışı ve Yeni Dünya Düzenini nasıl biçimlendireceği hakkındaki ipuçları artık iyice belirginleşti.

Francis Fukuyama'nın henüz satışa çıkmamış olan son kitabı da bu konuda oldukça zengin.

Profile Boks Ltd, London, tarafından yakında piyasaya verilecek olan kitabın adı, State Building, "Governance and World Order in the Twenty-First Century" (Devlet Kurma, "Yirmibirinci Yüzyılda Yönetişim ve Dünya Düzeni").

Geçen hafta, Fukuyama'nın yeniden Ulus-Devlet yapısının güçlendirilmesi gerektiği hakkındaki tezini okurlarıma aktarmış ve GOP (Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Ortak bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık Projesi) açısından bu tezin önemine işaret etmeye çalışmıştım.

Fukuyama, kitabında başka önemli ipuçları da veriyor.

Yaptığı en önemli çözümlemelerden biri, Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslar arası düzeydeki meşruiyet sorununa farklı bakışları.

Bugün Türkiye'nin üzerinde üç ipotek var:

Ekonomik olarak IMF'nin ipoteği, siyasal olarak da ABD'nin ve AB'nin ipotekleri.

Siyasal iktidar bütünüyle bu ipoteklere boyun eğmiş, eline dışardan tutuşturulan yol haritasına göre ülkeyi "yeniden yapılandırıyor".

Oysa ABD ile AB, her konuda uyum içinde değil.

Örneğin, son Irak savaşında da ortaya çıkan ciddi yaklaşım farkları var.

İşte Fukuyama, kitabında, ABD ile Avrupa arasındaki önemli bir yaklaşım farkına, "uluslar arası meşruiyet anlayışı" konusuna şöyle işaret ediyor:

"Amerikalılar, uluslararası düzeydeki meşruiyetin, anayasal olarak oluşturulmuş bulunan ulus-devletlerin içlerindeki demokratik çoğunluğun iradesinde yattığını düşünürler.

Avrupalılar ise, uluslar arası meşruiyetin, her bir ulus-devletin iradesini ya da yasalarını aşan ve onlardan üstün olan bir adalet anlayışına (adalet ilkelerine) dayandığını düşünürler." (s.155).

Yani özet olarak, uluslararası meşruiyet açısından Amerikalılar, seçmen çoğunluğunun iradesini, Avrupalılar ise, bu çoğunluğun iradesinin de üzerinde olan temel ilkeleri öne çıkarıyorlar.

Fukuyama Amerikan tezini savunuyor; ama konunun anlaşılması için verdiği ilk örnek sanıyorum, bütün karşı iddiaları çürüttüğü gibi, kendisini de açık düşürüyor:

Köleliğin kaldırılması konusunda Douglas ile Lincoln arasındaki tartışmayı anımsatıyor Fukuyama.

"Douglas önemli olanın, köleliğin kaldırılması ya da korunması değil, bu kararı bizzat halkın vermesi olduğunu söylüyordu.

Buna karşılık Lincoln, köleliğin, Amerikan rejiminin dayandığı, insanların eşitliği ilkesini zedelediğini savunuyordu.

Yani Lincoln'e göre demokrasinin meşruiyeti, son tahlilde, demokratik süreçlerin doğru işletilmesinden değil, demokrasiyi doğuran ve hukuki düzenden de üstün olan ahlaki anlayışa dayalı haklardan ve ilkelerden gelir." (ss.155-156)

Fukuyama daha sonra, Avrupalıların, Lincoln'ün de paylaştığı bu meşruiyet anlayışlarının soyut planda doğru ama uygulamada geçersiz olduğunu öne sürerek pek çok gerekçe sıralıyor, ama bana kalırsa, okuru ikna edemiyor.

Benim burada anlatmak istediğim, ABD yönetiminin, hem tek tek ülkeler, hem de uluslararası platform açısından savunduğu demokrasi anlayışının son derece tehlikeli ve kötü sonuçlar verecek olan bir felsefeyi yansıttığıdır.

Fukuyama'nın savunduğu ve bence (kendisinin de belirttiği Lincoln örneğinden dolayı) tüm Amerika'ya değil, sadece bugünkü Amerikan yönetiminin dış politikasını yönetenlere mal edilebilecek olan bu SAKAT DEMOKRASİ ANLAYIŞI, Türkiye'yi GOP içinde kendi piyonu olarak kullanmak isteyenlerin ortaya attıkları "Ilımlı İslam" projesinin felsefi temelini oluşturmaktadır.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional