Makaleler
Articles in English
|
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
UNUTULAN TARİHSEL GERÇEKLER II: YÖK NELER YAPTI
1980 askeri darbesinden sonra, üniversiteleri hem cezalandırmak hem
de dinci-milliyetçi çizgide yeniden yapılandırmak için kabul edilen
YÖK Yasası, 1982 Anayasası'ndan neredeyse bir yıl önce, 6 Kasım 1981
tarihinde yürürlüğe girdi.
Daha sonra, Kurucu Meclis tarafından oluşturulan Anayasa taslağına,
bu Anayasayı hazırlayan komisyonun başkanı Prof. Orhan
Aldıkaçtı'nın bütün itirazlarına karşın, aynıyla monte edildi.
Bu yeni Anayasa ile birlikte YÖK, kendi varlığını "Anayasal bir
kurum olarak" tescil ettirdi ve oluşturulan pek çok yeni düzenleme
sayesinde bir çok kurul ve kuruma "bir temsilci" göndererek, bir
anlamda "devleti denetleme" işlevi kazandı.
(Ne yazık ki konunun bu tarafı, Anayasa hukukçularınca da, YÖK
karşıtlarınca da bugüne kadar yeterince irdelenmemiştir.)
Bakın YÖK yasasının kabul edilmesinden sonra neler oldu:
- Önce bütün üniversitelerin seçilmiş olan rektör ve dekanları
görevden alınarak yerlerine dinci-milliyetçi çizgide yeni yöneticiler
atandı.
- Daha sonra Türkiye'deki bütün üniversitelerin programları, ders
içerikleri dahil olmak üzere, aynılaştırıldı. Böylece üniversiteler
bir ilköğretim kurumu haline dönüştürüldü.
- Üniversitelerin tümünün yatırım bütçeleri YÖK'e tahsis edildi ve
yerleşke (kampus) inşaatları YÖK tarafından ihale edildi. Böylece
YÖK, inşaat sektörünün önde gelen patronları arasına katıldı. Bu
inşaatların hangi şirketlere ihale edildiği ve bu şirketlerin hangi
vakıflarla bağlantılı oldukları sorusu ayrıca bir araştırma
konusudur.
- Üniversite hocalarının tasfiyesi YÖK'ün kuruluşundan bir yıl üç
ay sonra, Şubat 1983 tarihinde başladı.
- Hocaların tasfiyesi, bir sayı belirlenmesinin ya da bir örnek
olay oluşturulmasının önlenmesi amacıyla, bir defada yapılmadı,
aralıklı olarak devam etti.
- Tasfiye listeleri hem askeri yönetim, hem devletin istihbarat
örgütleri, hem de YÖK tarafından, üniversitelerin içinden gelen
ihbarlara da dayanılarak, farklı kanallardan hazırlandı.
- Görevden alınanlar, 1402 sayılı sıkıyönetim yasasının sıkıyönetim
komutanına verdiği yetkiyle üniversiteden uzaklaştırıldıklarından,
kendilerine "1402'likler" dendi. Sayıları binleri aşan bu hocalar,
yasaya göre artık bir daha hiçbir biçimde devlet memuru
olamayacaklardı. Ayrıca kendilerine pasaport da verilmeyeceği
belirtiliyordu.
- Yeni yönetici atamaları ve bu tasfiye, Türkiye'de
dinci-milliyetçi çevreler tarafından alkışlarla karşılandı. Bunlar
bugün, YÖK yönetimi laik nitelik kazandıktan sonra, onu en çok
eleştiren çevrelerdi.
- Sağcı iktidarların kadrolarıyla doldurulmuş olan Eğitim
Enstitüleri de, YÖK yasasından sonra üniversitelere bağlandı ve
buralardaki hocalara, çalışma yıllarına göre üniversitelerdeki belli
görevlere atanma hakkı tanındı.
- Ayrıca "alanlarında başarılı" oldukları gerekçesiyle aralarında
ünlü sanatçıların da bulunduğu pek çok kişi tepeden inme "Profesör"
yapıldı.
- En önemli değişme, akademik personelin seçiminde ve
yükseltilmesinde yaşandı: Yeni atanan dinci-milliyetçi yöneticiler,
üniversiteleri kendi ideolojilerine uygun kişilerle doldurdular ve
bunları akademik kariyerin basamaklarında hızla yükselttiler. Böylece
bir yandan bilimsel ve demokratik tavra sahip olan hocalar görevden
uzaklaştırılırken, öte yandan kadrolar dinci-milliyetçi elemanlarla
dolduruldu.
- YÖK'ün önemli bir işlevi de yurt dışına doktoraya yollanan
gençlerin seçiminde oldu: Doktora programları için yine
dinci-milliyetçi hatta tarikatçı çizgideki gençler seçildi ve yurt
dışına yollandı.
- YÖK'ün bu uygulamaları 1995 yılına kadar kesintisiz ve son derece
etkin bir biçimde devam etti. Bu arada, demokratik rejim yerleştikçe,
1402'liklerin göreve dönebilmelerinin sağlanması ve YÖK'ün aşırı
merkeziyetçi yapısından bazı ödünlerin verilmesi gibi değişmeler de
yaşandı.
- İşte bugün "Yöneticilerini kendi seçsin" denilen üniversiteler,
böyle bir saldırı ve kadrolaşma sonunda bilimsel açıdan büyük darbe
yemiş kurumlardır.
|