Makaleler
Articles in English
|
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
UNUTULAN TARİHSEL GERÇEKLER I: KIBRIS
Türkiye, önündeki sorunları, o sorunların tarihini unutarak
tartışıyor.
Siyasal alanda ve medyada, "bilinçli bir unutturma" ve bu
unutturmaya
dayalı olarak "bilinçli bir saptırma" söz konusu.
Bu nedenle, sevgili okurlarıma, Türkiye'nin önündeki bazı
sorunların
tarihsel süreç içindeki aşamalarını anımsatmaya karar verdim.
Kıbrıs ile başladığım bu dizide, "türban" ve "YÖK" gibi başka bazı
sorunların
da geçmişlerini anımsatmaya çalışacağım (laf aramızda bu yazıların da
hiçbir işe
yaramayacağını biliyorum ama benimkisi bir yazarın "aşırı iyimserliği"
işte).
- Kıbrıs olayı tarihsel köken olarak, Osmanlı İmparatorluğu'ndan
bağımsızlığını,
Avrupa'nın da yardımıyla alan Yunanistan'ın, yine Osmanlı toprakları
üzerindeki
yayılmacılığının ve eski Bizans'ı ihya etmeyi amaçlayan "Megalo
İdea'nın" bir
uzantısı olarak başladı.
- Adadaki Türk azınlığın yok edilmesi ve Kıbrıs'ın Yunanistan'a
bağlanması,
uzun süreli bir stratejiydi. Türkiye bunu 1950'lerde fark etti ve
mücadeleye başladı.
- Sonunda, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki 1959-1960
Zürih ve Londra
andlaşmaları Kıbrıs Devleti'ni kurdu.
Bu andlaşmaların iki önemli maddesi, andlaşmaları imzalayan
ülkelerin "garantör"
devlet olarak kabul edilmesi ve Kıbrıs'ın uluslar arası birliklere
(örneğin AB'ye)
katılımının bu ülkelerin izinlerine tabi olmasıydı.
- Kıbrıs Rum tarafı, andlaşmaların imzasından çok kısa bir süre
sonra Anayasa'yı
ihlal ederek, kendi çıkarlarına göre özel uygulamalar başlattı ve bu
durumu protesto
eden Anayasa Mahkemesi Başkanı Alman Profesör Forsthoff, istifa
etti.
- 1960'lı yıllarda Kıbrıs'lı Rumlar, Makarios'un liderliğinde, bir
yandan
arazilerini satın alarak, öte yandan göç edenlere maddi yardımda
bulunarak ve
kitle katliamlarına dönüşen bir terör uygulayarak, adayı Türklerden
temizlemeye
başladılar.
- 1974 yılında, Yunanistan'da yönetimde bulunan Papadopulos
askeri Cuntası,
içerdeki sorunlarını aşmak için Kıbrıs'ta Nikos Sampson adında
bir teröristin
önderliğinde bir darbe yaptırarak, Makarios'u devirme çabasında
bulundu.
- Bu durum açık olarak anayasa ihlali anlamı taşıdığından, Türkiye
uluslar arası
andlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs'a meşru bir
müdahalede bulundu.
- Bu andan başlayarak Yunanistan, Türkiye'yi "gayri meşru işgalci
güç" ilan etti ve
bu tutumunu bu güne kadar sürdürdü.
- Kıbrıs davasının Türkiye açısından ilk kaybedildiği an,
Yunanistan'ın Avrupa
Birliği'ne üye olduğu andır. Türkiye, AB tarafından kendisine yapılan
aynı zamanda
başvuruda bulunma önerisini reddederek, tarihsel bir fırsatı
tepmiştir. Bu andan
itibaren hem AB içindeki kararlar oybirliği ile alındığından
Yunanistan, Türkiye'ye
karşı bir veto gücüne kavuşmuş, hem de Birlik içindeki ilişkilerini
iyi kullanmış ve
sonuç olarak Türkiye ile arasındaki bütün sorunları Türkiye-AB
sorunları haline
dönüştürmüştür.
- Kıbrıs davasının yitirildiği ikinci an, Kenan Evren'in
Amerikalıların
sözüne güvenerek, koşulsuz bir biçimde Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne
yeşil ışık
yaptığı andır. Bundan sonra Türkiye'nin elinde Yunanistan'a karşı
hiçbir koz
kalmamıştır.
- Kıbrıs davasının kaybedildiği üçüncü an, Türkiye'nin Gümrük
Birliği'ne üye olduğu
ve bunun karşılığında Kıbrıs Rum kesiminin AB adaylığına ses
çıkarmadığı andır. Bu anda
Türkiye hem AB'ye ekonomisini vererek, elindeki tek pazarlık gücünü
yitirmiş, hem de
Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliğine yeşil ışık yakmıştır.
- Kıbrıs davasının yitirilmesindeki ekonomik neden ise, müdahaleden
sonra Ziya
Müezzinoğlu'nun hazırladığı Kıbrıs kalkınma planının, Milliyetçi
Cephe Hükümetleri
tarafından rafa kaldırılması ve Kıbrıs Türk kesiminin ekonomik olarak
güçsüzleşmesine
seyirci kalınması ile başlayan süreçtir.
- Son müzakerelere esas olarak alınan Annan Planı ise bizzat
Kıbrıslı Rumların
ifadelerine göre, onların müdahalelerine göre değiştirilmiş bir
plandır.
Bugün Kıbrıs sorununda gelinen nokta, tarihini çok kısaca
özetlediğim bu "yitirilişin
onaylanması" noktasıdır.
Kimse zafer naraları atmasın!
|