Sevgili okurlarım, geçen haftaki yazımda, Amerika'da yaşayan Türk
kökenli okurlarımızın, Başbakan'ın Amerika'ya gerçekleştirdiği
"türban çıkartmasının" kendilerinin yıllarca uğraşıp didinerek
oluşturdukları "Türk imajını" önemli ölçüde zedelediğinden
yakındıklarını belirtmiştim.
Bu yazım üzerine Avrupa'dan da çok yankı geldi.
Bu mektuplardan birini, çok kapsamlı ve anlamlı bulduğum için
buraya alıyorum.
Yazanların açık adlarını (kendileri izin vermiş olmasına karşın)
her olasılığa karşı saklı tuttum.
"Sayın Kongar, eşim ve ben Amsterdam'da doktora yapmaktayız. Bugünkü
yazınızı (2 Şubat) ayrı zamanlarda ikimiz de okumuşuz, ve ikimiz de
size bir mail yazmak istemişiz. Konu, Amerika'daki diğer Türklerin
söyledikleri.
Bu arkadaşlarımızın dediklerine kesinlikle katılıyoruz; biz burada
Hollandalılara Türkiye'deki bütün kadınların kapalı olmadıklarını,
görece çağdaş bir yaşam sürdüklerini anlatmak için çırpınıp
duruyoruz, Başbakan bir gezisiyle bütün bu uğraşlarımızı boşa
çıkarıyor.
Üstelik örnekler bununla da sınırlı değil:
Biz 'Bütün Türklerin üçkağıtçı, hırsız, kötü insanlar
olmadıklarını' söylüyoruz; ertesi gün bir Türk çocuğu okulda
öğretmenini öldürüyor (iki hafta önce Hollanda'nın flaş haberi).
Biz 'Türkiye'de tatil yapın, gidin görün' diyoruz; insanlarımız
turistlere tecavüz ediyor.
Biz 'Onlar kendini bilmez bir kaç kişi' diyoruz; Başbakan eşinin de
zoruyla tecavüzcülere af çıkarıyor (bu ikisi de birkaç yıl öncesinin
flaş haberleri).
Biz 'Gidin, dünyanın iki kıta üzerine yayılmış tek şehri İstanbul'u
ziyaret edin' diyoruz; bir kar yağınca şehir felç olup, Hollanda
gazetelerinin manşetine çıkıyor (maalesef bu da geçen haftanın flaş
haberi).
Anlayacağınız işimiz zor, çok zor.
Bütün bunlara Hollandalıların ön yargılarını ekleyin.
Türkiye'de pek çok kez tatil yapmış, beni ve eşimi görmüş, ona
rağmen 'Aaa, siz Arap alfabesi kullanmıyor musunuz? Aaa senin niye
başın açık?' gibi acayip sorular soran insanlara bir, iki, üç kez
cevap verip, sonunda artık ne diyeceğimizi bilemez konuma gelişimizi
de ekleyin bunlara.
İşimiz daha da zor.
Bunlar da yetmedi. Sizin Almanya'dan verdiğiniz (meslek örgütü
olan) Türk derneği örneği bir istisna. Daha gelir gelmez burada
gördüğünüz şu:
Burada üç grup Türk var: %33 dinci, %33 ırkçı, %33 Kürtçü.
İlk iki grup malum. Üçüncü grubu da ben demiyorum, kendileri diyor.
'Türküm' demiyorlar, 'Türkiyeliyim' bile dedirtemiyoruz bu insanlara.
Bu üç grubun ortak özelliği, Türkiye düşmanı olmaları.
Buraya gelmeden önce bilmezdim, ama dünyada yurt dışında bu kadar
çok insani olup da hemen hepsi kendi ülkesinin aleyhinde çalışan, hep
kendi ülkesini karalayan başka bir millet görmedim.
İlk grup 'Din özgürlüğü yok' diye bağırır; ikinci grup bütün mafya,
kaçakçılık işlerine bulaşır; üçüncü grup 'İnsan hakları ihlalleri'
der durur. Ama Hollanda hükümeti ana dil derslerini kaldırıp,
yabancılar için ırkçı yasalar çıkarınca hiçbirinden ses çıkmaz.
Hollandalıların önyargılı, dar görüşlü, kötü niyetli olduklarını
söylemiştim. Hoş, onlar ne yapsın; her gün gördükleri Türkler bu
yukarıda saydıklarım.
İşimiz hepten zor.
Bir de dördüncü grup Türkler var burada. Bir arkadaşım bu grup için
'görünmez Türkler' demişti. Onlar da kalan %1'i oluşturuyor. Bu
insanlar da Türkiye'yi hak ettiği şekilde, doğrusuyla yanlışıyla,
tanıtmaya çalışıyor, elinden geleni yapıyor.
Ama bu insanlar görünmüyor. Ne Hollandalılar görmek istiyor onları,
ne de diğer gruplardaki Türkler.
Bizim işimiz çoook zor!"