Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

2003 YILINDA TÜRKİYE'DE AYDIN OLMAK

 

Bir zamanlar, özellikle 1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlük ortamı içinde, 1960'lı ve 1970'li yıllarda "Aydın kimdir?", "Aydının işlevi nedir?" gibi sorular tartışılırdı.

Sanat ve edebiyat dergileri bu konularda soruşturmalar düzenler, dosyalar yapar, ünlü yazarlarımız görüşlerini ve yorumlarını bildirirdi.

Bu dönemlerde Aydın kavramı çevresinde odaklaşan yorumlar, daha çok "sorgulama" ve "bağımsız olma" eksenlerinde ortaya çıkardı.

O dönemin görüşlerinin ortak noktalarından hareketle, 1960'lı ve 1970'li yıllar için, "Aydın, içinde yaşadığı toplumu, bağımsız bir görüş açısıyla sorgulayan kişidir" biçiminde bir tanım yapabiliriz.

Tabii buradaki "bağımsızlık" kavramı çok önemliydi.

Bu "bağımsızlık", sadece mevcut toplumsal ya da ekonomik veya siyasal iktidardan değil, aynı zamanda toplumun egemen ideolojisinden de bağımsızlık biçiminde algılanırdı.

Ayrıca "Aydının", savunduğu, ait olduğunu düşündüğü ideolojiyi ya da felsefeyi eleştirme ve yorumlama hakkının olduğuna da işaret ederdi bu "bağımsızlık" kavramı.

Bu anlamdaki "sorgulama" ve "bağımsızlık" nitelikleri o dönemin "Aydınlarına" önemli bir saygınlık kazandırmıştı.

İçlerinde Abdi İpekçi gibi gazeteci ve köşe yazarlarının, Cavit Orhan Tütengil ve Bedrettin Cömert gibi bilim insanlarının bulunduğu "Aydınlar", düşünceleriyle, önerileriyle, toplum için çok önemli olan bir "kamuoyu liderliği" işlevi yapıyorlardı.

Zaten bu yüzden 1970'li yılların terör ve cinayet ortamında genellikle, kendilerini "Demokrat" olarak niteleyen aydınlar öldürülmüştü:

Çünkü bağnazlığın, dogmatizmin, şiddetin ve terörün en dayanamadığı şey, "bağımsız akıl" ve "demokratik eleştiriydi".

Aydınların bu saygınlığı bu gücü, siyaset adamlarının ağzını sulandırırdı.

Bütün siyaset adamları aydın desteğini yanlarına almak için büyük çabalar sarf ederlerdi.

Ama "Aydının" bağımsız kimliği, bu çabaları genellikle önlerdi.

Aydınları, kendi amaçları ve çıkarları için en başarıyla kullanan siyaset adamı Turgut Özal olmuştu.

Kimi zaman bizzat kendisi, kimi zaman en yakın çalışma arkadaşı olan Adnan Kahveci, özellikle gazetelerde köşe sahibi olan "Aydınlarla" yakın ve sıcak ilişkiler kurdular; onlara gece yarıları telefonlar edip dertleştiler, kimi zaman da kendi adlarına temsil görevleri vererek devlet işlerinde yararlandılar.

Bu yozlaşma, Özal öldükten sonra da devam etti.

Şimdi zaten medyanın, toplumun bütün kesimlerini denetim altına alan egemenliği çerçevesinde "Bağımsız Aydınların" mevcut sistemin dışında seslerini duyurma olanakları pek yok.

Böylece, neredeyse, televizyon yorumculuğu ve köşe yazarlığı, günümüzdeki "Aydın" kavramıyla eş anlamlı hale geldi.

Bu yorumculara ve yazarlara baktığımızda ise çok garip bir durumla karşılaşıyoruz:

Bunların dediklerine ve yazdıklarına göre, neredeyse "iktidardan bağımsız olmak" ve "sorgulayıcı davranmak" artık bir "suç oluşturuyor".

Genellikle hem iktidara bağımlı olan hem de geniş kitlelerin anti demokratik özlemlerine dalkavukluk derecesinde ödün veren bu "Sözde Aydınlar", kendileri gibi düşünmeyenlere, neredeyse küfür edercesine hakaretler yağdırıyor, düşünceden çok duyguya, gerçeklerden çok dedikodulara dayanan söz ve yazılarla saldırıyorlar.

2003 yılı Türkiye'sinde "Gerçek Aydın" olmak neredeyse, artık olanaksız.

Üslupta küfür ve hakaret, içerikte iktidar dalkavukluğu ve geniş kitlelerin anti demokratik eğilimlerini okşamak, 2003 Türkiyesi'ndeki "Sözde Aydınların" en önemli özelliği.

Şimdi bir de bu iktidar, "Gerçek Aydınların" en önemli ortamı olan Üniversiteleri de tümüyle denetime aldı mı siz o zaman seyreyleyin seviyeyi!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional