Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

ASKER-SİYASET İLİŞKİLERİNDE UNUTULAN NOKTALAR II

 

8) 27 Mayıs askeri darbesinin çok önemli üç özelliği vardı:

a) Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, Demokrat Parti hükümeti ile bütünleştiği için, darbe askeri hiyerarşi dışında, daha çok genç subayların girişkenliği ile yapılmış ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel sonradan hareketin başına geçirilmişti.

b) Demokrasiyi yeniden kurmak için yapıldığı ve gerçekten de 1961 Anayasası ile bunu gerçekleştirdiği halde, Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı asarak, üç siyasal cinayete yol açmış ve "Beyaz Bir Devrim"i kana bulamıştı.

c) Çok partili döneme geçildikten sonraki ilk askeri hareket olarak, kendinden sonra da askerlerin darbe yaparak siyasete karışmalarına öncülük etmişti.

9) 27 Mayıs darbesinden bir buçuk yol sonra 15 Ekim 1961'de yeni seçimler yapıldı ve hiçbir parti çoğunluğu alamadığı için, en yüksek oyu alan CHP'nin lideri İsmet İnönü'nün başkanlığında yeni sivil hükümet kuruldu. Askerler gerçekten de sözlerini tutmuşlar ve dünyanın en demokratik anayasalarından birini uygulamaya koyarak, çok kısa bir zamanda seçimleri gerçekleştirip yönetimi sivillere bırakmışlardı.

10) 27 Mayıs 1960 darbesini yapan askerler sadece ordu hiyerarşisine uygun olmayan bir hareketi gerçekleştirmekle kalmayıp, kendi aralarında da bölünmüşlerdi: Alpaslan Türkeş ve on üç arkadaşı, daha uzun dönem iktidarda kalıp Türkiye'yi kendi "milliyetçi ideolojilerine" göre biçimlendirme arzusundaydılar. Daha çok Latin Amerika tipi askeri müdahale modeline uygun olan bu niyet, Cemal Madanoğlu ve Cemal Gürsel tarafından desteklenmemiş ve tabir caiz ise "demokrat" grup, on dört Milli Birlik Komitesi üyesini yurt dışı görevlere yollayarak tasfiye etmişti.

11) Ordu içindeki kıpırdanmalar 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerle durulmamıştı. 27 Mayıs darbesinin oluşturduğu örnek, darbe sırasında yurt dışında olduğu için iktidara ortak olamamış olan Albay Talat Aydemir ve genç arkadaşlarının iştahasını kabartmıştı. Ankara'daki Harp Okulu'nun komutanı olan Talat Aydemir 22 Şubat 1962'de askeri öğrencileri silahlandırarak bir darbe teşebbüsünde bulundu. Halkın ya da ordunun başka kademelerinin desteklemediği bu darbe teşebbüsü İsmet İnönü Hükümeti tarafından bastırıldı. Talat Aydemir, 21 Mayıs 1963'de bir darbe girişiminde daha bulundu, yine bastırıldı ve bu kez idam edilerek cezalandırıldı.

12) 1965 seçimlerinde 27 Mayıs darbesi ile iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti'nin devamı olduğunu öne süren Adalet Partisi tek başına iktidara geldi. Adalet Partisi'nin genel başkanı Süleyman Demirel, başbakan olduğu andan itibaren, 1961 Anayasası'nın Türkiye için bir lüks olduğunu, bu anayasa ile ülkenin idare edilemeyeceğini söylemeye başladı. Bir süre sonra sol örgütlerin öğrenci ve genç kökenli "goşist" anarşisi Türkiye'ye egemen oldu. Ordu içinde de bölünmeler ve kıpırdanmalar ortaya çıktı. Bir grup subay Celil Gürkan'ın liderliğinde Yön ve Devrim dergilerinde (kendilerine göre) "ulusal sol" anlayışına göre düşünce üreten Doğan Avcıoğlu ile işbirliği içinde (kendilerine göre) "Atatürkçü" bir darbe hazırlığına girişti.

13) Celil Gürkan grubu kendi içinde anlaşmazlığa düşerek 9 Mart 1971 tarihinde planladığı darbeyi gerçekleştiremedi, 12 Mart 1971'de Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç liderliğindeki ordu, hiyerarşi içinde, bir darbe yaptı.

14) 12 Mart darbesi, ordu kendi içinde de sol düşünceli subaylar ekseninde bölündüğü ve bu subaylar bir takım sivillerle işbirliği içinde oldukları için, tam anlamıyla sola karşı bir nitelik taşıdı. Ülkenin pek çok aydını, yazarı, düşünürü, "komünist" oldukları gerekçesiyle tutuklandı, işkence gördü. Aslında ordu kendi içindeki bir tasfiye ve peşinde olduğu için, 12 Mart'ın sağcı Süleyman Demirel'i iktidardan uzaklaştıran darbesi, tam anlamıyla solu ezen bir uygulamaya dönüştü.

15) 27 Mayıs darbesi, dünyayı yöneten Soğuk Savaş'a uygun bir darbe değildi. Tam tersine, Soğuk Savaş'a aykırı bir darbe idi. Çünkü gerçekleştirdiği 1961 Anayasası ile gerçekten demokratik bir düzen kurduğu ve her türlü düşünce ile birlikte sol ve sağ akımların da önünü açtığı için, Demokrat Parti'nin "çoğunluk diktatörlüğüne" dayalı demokrasi yorumunun getirdiği katı ve baskıcı "anti-komünist" yapıyı sarsan nitelikler taşıyordu.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional