Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

İSLAM, BİR SİYASAL İDEOLOJİ OLARAK GERİLİYOR MU-II

 

Endüstri Devrimi sonrasında din, Batı'da siyasal işlevini yitirmeye başladı.

Endüstri Devrimi'ni hazırlayan Aydınlanma süreci, zaten insan düşüncesini, dinin doğa karşıtı egemenliğinden kurtarmıştı.

Endüstri Devrimi'ni kaçıran İslam Dünyası'nda yani Osmanlı İmparatorluğu'nda ise din, hâlâ devlet ve toplum üzerindeki egemenliğini sürdürüyordu.

Tabii, bu egemenlik de gittikçe güçsüzleşiyordu, çünkü dünyadaki gelişmeler Osmanlı'yı da etkiliyordu.

İslam Dünyası'nın Endüstri Devrimi'ne ayak uydurma çabası, ancak Batı'nın Osmanlı İmparatorluğu'nu işgal etmesinden sonra, onu yenen Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti aracılığıyla, gecikmiş olarak tarih sahnesine çıkacaktı.

Türkiye Cumhuriyeti dışındaki İslam Dünyası, Endüstri Devrimi'nin ve Aydınlanma'nın dışında kaldığı için, bu ülkelerde dinin devlet ve toplum üzerindeki gücü bir ölçüde sürüyordu ama bu güç de, hem bu ülkeler geliştikçe, hem de dış dünya ile etkileşimleri arttıkça genel eğilimlere koşut olarak gittikçe zayıflıyordu.

Genel olarak dinin ve özel olarak İslam'ın bir siyasal ideoloji olarak gücünü yitirmesi süreci sadece Soğuk Savaş döneminde ters bir eğilim gösterdi:

Çünkü dinleri ve milliyetleri reddeden, sınıf temeli üzerine kurulduğunu öne süren Sovyetler Birliği ile sürdürülen Soğuk Savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri, dinci ve milliyetçi ögeleri silah olarak kullandı.

Hem Hıristiyan hem de Müslüman siyaset, "Allahsız Komünistler"e karşı savaşta, ABD'nin doğal müttefikleri olarak görülüyordu.

Bu savaşta din olarak, Hıristiyanlık ve Ortodoksluk, milliyetçilik olarak da Slav milliyetçiliği ve öteki Balkan milliyetçilikleri ön planda idi.

Tabii Müslümanlık ile Türk ve Arap milliyetçilikleri de bu savaşın kaçınılmaz araçları oldular.

Sovyetler Birliği'nin Güney sınırı, adına Yeşil Kuşak denilen, Anadolu'dan başlayan ve Güney Doğu Asya'ya kadar uzanan bir "Müslüman Devletler" ittifakıyla sınırlandı.

Sovyetler'in yayılmacılığına karşı dinci ve milliyetçi gruplar desteklendi.

Örneğin, Afganistan'ı işgali sırasında, Usame Bin Ladin, bir "İslam Mücahidi" olarak desteklendi, silahlandırıldı ve sonunda Sovyetler, Afganistan'da mağlup edildi.

İşte Soğuk Savaş dönemi, bu dönemde Amerika, dinci ve milliyetçi ideolojileri Sovyetler'e karşı kullandığı için, dinlerin siyasal işlevlerinin giderek güçsüzleşmesi genel eğilimine ters olarak bütün dünyada anakronik (tarih içinde yerini şaşırmış, tarihe ters) bir yeniden canlanmaya tanık oldu.

Ama dinlerin ve tabii Müslümanlığın bu yeniden canlanması, sırf Sovyetler'le savaşta Amerika'nın desteğinden kaynaklanan yapay bir olaydı.

Çünkü artık, laiklik, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, sadece genel eğilimler olarak değil, Soğuk Savaş mantığı içinde de, evrensel kabul gören ilkeler halini alıyor ve tabii, Tarım Devrimi'nden sonra meşruiyet kaynağı olan ve tüm kamu alanlarını düzenleyen dinin gücünü sarsıyordu.

Nitekim Sovyetler yıkılınca, Amerika'nın, Soğuk Savaş stratejisinden kaynaklanan ve tarihe ters düşen bu desteği ortadan kalktı; tarih yeniden hükmünü icra etmeye başladı:

İslam da, siyasal gücünü yitirmeye devam etti.

Amerika'nın desteklediği radikal siyasal (ve askeri) İslam, işlevini yitirince bu kez döndü, Arap-İsrail anlaşmazlığını bahane ederek ABD'yi vurdu.

Şimdi Amerika, uluslar arası terörizm tehdidi adını verdiği ve kendi yarattığı bir canavarı denetlemeye uğraşıyor.

Soğuk Savaş döneminde yeniden işlev kazanan siyasal İslamcılar ise, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra siyasal açıdan desteksiz ve işlevsiz kaldıkları için şaşırmış durumdalar.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional