Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

3 KASIM 2002 SEÇİM SONUÇLARI-V
ŞİMDİ NE OLACAK

 

Hem Dünya hem de Türkiye değişiyor.

Türkiye'de iç dinamik koşulları ile dış dinamik koşulları ne denli çatışır ya da kendi içlerinde çelişirse, değişme o denli sancılı olacak.

Dış dinamik tarafından Türkiye'ye, Soğuk Savaş sonrasında yeniden kurulmakta olan dünya dengeleri çerçevesinde yeni bir rol biçiliyor.

Ne yazık ki bu rol tek yönlü değil; ikili bir nitelik taşıyor:

Amerika Birleşik Devletleri ayrı, Avrupa Birliği ayrı roller tasarlıyor Türkiye için.

Yeni kurulmakta olan dünyanın egemenliğine soyunan Amerika'nın Türkiye'ye biçtiği rol, petrol çıkarlarının Orta Doğu'daki ve Orta Asya'daki bekçiliği.

Tabii bu bekçilik, o kadar basit ve tek yönlü değil:

Söz konusu olan, Amerika'nın dünya egemenliği çerçevesinde Türkiye'nin etkisini hissettirebildiği bütün nüfuz alanlarında Amerika Berlişik Devletleri ile işbirliği yapması ve onun egemenliğini pekiştirecek projelerin altına imza atmasıdır.

Yeni kurulan dünyada Amerika ile Uzak Doğu arasında varlığını sürdürmeye çalışan Avrupa Birliği ise bir yandan Türkiye'nin desteğini yitirmek istememekte, ama öte yandan, Birliğin genel siyasetinde ve yönetim kararlarında Türkiye'nin nüfusu oranında, yani ekonomik gücünün ötesinde bir kuvvet sahibi olmasını önleyecek bir model aramaktadır.

Bunun nedenleri çoktur:

Bir neden Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı güttüğü geleneksel düşmanlık ve yayılmacı politika ise, bir başka neden, Türkiye'nin toplumsal ve ekonomik olarak öteki ülkelerden çok geride bulunması, üçüncü bir neden de tarihsel olarak Avrupalıların bilinçaltına işlemiş olan müslüman kültürünün farklılığıdır.

Tam bu noktada Türkiye'nin rolü ve geleceği konusunda Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği arasında henüz su yüzüne çıkmamış bir çatışma belirmektedir:

ABD, Türkiye'nin tüm gücünü korumasını ve kendi yanında yer almasını isterken, AB, bölünmüş ya da zayıflamış bir Türkiye ile bütünleşmeyi arzulamaktadır.

Seçimler sonundaki iktidar değişikliği Amerika'yı da Avrupa'yı da heyecanlandırdı.

Her ikisi de Türkiye'ye ilişkin beklentilerini gerçekleştirmek üzere Ankara'ya yüklendiler:

ABD, Irak konusunda askeri ve siyasal alanda tam destek istiyor. AB, Kıbrıs sorununun kendi üyesi olan Yunanistan'ın tezlerine uygun olan bir biçimde çözülmesini ve Türkiye'nin tam ortaklığının sürüncemede kalmasını istiyor.

Peki Türkiye ne istiyor:

Barış içinde demokrasisini ve refahını geliştirmek.

Evet şimdi soralım, Türkiye'de iç dinamik ögelerine bağımlı olarak ortaya çıkan "iç ve dış barış","temiz toplum, temiz siyaset", "yükselen refah" "gelişen demokratik hak ve özgürlükler" gibi konulardaki beklentiler, bu iki farklı odaktan kaynaklanan dış dinamik ögeleriyle ne denli uyuşma içinde?

Ekonomisi iflas etmiş Türkiye'nin kısa dönemde yaşamını sürdürebilmesi IMF'nin yani Amerika'nın merhametine kalmış.

Oysa Amerika savaş istiyor.

Ekonomisi iflas etmiş Türkiye'nin uzun dönemde refaha kavuşması ancak AB üyeliği ile gerçekleştirilebilecek bir hedef gibi görünüyor, ayrıca demokratikleşme isteği de AB ile uyuşuyor.

Oysa AB, güçsüz bir Türkiye'nin kapısında beklemesini istiyor.

AKP iktidarı da bütün bu sorunları türban konusunu kaşıyarak ve imam eğitimini yeniden güçlendirerek çözmeyi planlıyor herhalde.

Türkiye iç ve dış koşullar açısından bugünkü durumun çok benzerini 1950'de yaşadı.

Bugün ne olacağını anlamak için 1950'lere bakın, şaşırtıcı koşutluklardan önemli sonuçlar çıkaracaksınız.

Türkçe okunan ezan Arapça'ya çevrilir, Türk dili ve kültürü tekrardan Arapça'nın etkisine açılırken, askerlerimiz Kore'de ölmeye yollandılar ve Türkiye NATO üyeliğine kabul edildi.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional