Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
YANLIŞ SORULARA DOĞRU YANITLAR
Sevgili okurlarım, bugün, kafakarıştırologlar hakkında daha önce yazmış olduğum yazılarda "sivil-asker ayrımı" ya da "seçilmiş-atanmış karşıtlığı" hakkında vermiş olduğum yanlış soru örneklerine bazı eklemeler yapmak istiyorum. Bu sorular sizlerin de kafalarını karıştırmış mıydı? Bakalım ne diyeceksiniz? Özal Türkiye'yi dışa açtığı için, genel anlamda da Marxist anlamda da "büyük bir devrimci" değil midir? Hayır. Genel anlamda bugün çekilen bütün ekonomik sıkıntıların altında Özal'ın ekonomik politikaları yattığı gibi, Marxist anlamda yani "üretim güçlerini geliştirdiği" iddiasıyla onu devrimci saymak, ya cehalet ya da kötü niyet sonucudur. Çünkü Özal, üretici güçleri geliştirmemiş, tam tersine, hem üretim yerine ticarete önem vererek, hem de ülke içindeki üretim güçlerini uluslararası sermayenin kölesi haline sokarak, toplumun üretim güçlerinin gelişmesini engellemiştir. Bu nedenle Özal, genel anlamda da, Marxist anlamda da bir "karşı devrimcidir". Askerlerin rejime her müdahalesi demokrasiyi zedelemez mi? Rejim demokrasiden, faşizme ya da şeriatçılığa kayıyorsa ve askerler bunu önlemek için müdahale ediyorlarsa hayır. Örneğin 27 Mayıs 1960'da demokrasinin çoğunluk diktatörlüğüne dönüşmesini, 28 Şubat 1997'de de, şeriata doğru kayışını önlemek için müdahale ettiler. Tabii bu, "demokrasi adına" yapılan bu müdahaleler sırasında, askerlerin her yaptığı eylem doğrudur demek değil. Örneğin 27 Mayıs'tan sonra, Menderes'in, Zorlu'nun ve Polatkan'ın idam edilmeleri yanlıştı. Menderes bir "demokrasi şehidi" değil midir? Hayır, tam tersine Menderes bir "demokrasi katilidir". İsmet Paşa sayesinde, 1950 yılında Türkiye'nin eline geçmiş olan tarihin en büyük demokratikleşme fırsatını, baskıcı bir rejim kurarak, tarihin çöp tenekesine atmıştır. Ama bu suçu onun asılmasını gerektirmezdi. Hiç bir suç, hiç kimsenin devlet eliyle öldürülmesini yani idam edilmesini gerektirmez. Çünkü insanların kendi refahları için icat etmiş oldukları devlet, kendisini oluşturan insanlardan hiç birinin canını almamalıdır. Böylece insanın değeri hakkında da vatandaşlarına en iyi eğitimi yapmış, en iyi dersi vermiş olur. Şeriatçılara karşı ılımlı siyasal İslamı desteklemek gerekmez mi? Türkiye bir şeriat devleti olsa evet, ama değil ki; laik bir ülke. Bu sorunun yeri Suudi Arabistan ya da İran gibi İslam Devletleri olmalıydı. Laik bir ülkede herhangi bir dinin ya da bir mezhebin, herhangi bir yaklaşımını (ılımlı ya da köktenci) siyasal olarak desteklemek, laiklikten sapma ve çoğulculuktan tekilciliğe doğru geriye gitme anlamını taşır. Atatürk Devrimleri yazıyı değiştirerek halkı kültürel köklerinden koparmadı mı? Hayır, çünkü o sırada halkın zaten sadece yüzde onu okuma yazma biliyordu. Onun da yarısı ancak adını soyadını yazabiliyordu. Ayrıca Atatürk Devrimleri, halkı tekil Arap kültürünün emperyalist boyunduruğundan kurtarıp, hem Türk, hem de Batı kültürlerinin etkilerine yani çoğulculuğa açtı. Üstelik yazının değiştirilmesi, bir İslam devleti kültüründen, çağdaş bir demokratik devlete geçişi simgelediği için çok önemli ve okuma yazmayı kolaylaştırdığı için de işlevsel bir devrimdi. Küreselleşme ve teknolojinin gelişmesi zorunlu olarak hepimizi düze çıkarmayacak mı? Hayır, asla. Küreselleşmenin ne sonuç verdiği ve teknolojinin hangi amaçla kullanıldığı önemlidir burada. Küreselleşme, zenginleri daha zengin yoksulları daha yoksul yaparken, teknolojik gelişme, bu sürecin daha etkinleştirilmesi ve hızlandırılması için zengin ülkeler tarafından kullanılan bir araç haline gelmiştir. Teknolojinin insanı özgürleştirmek gibi tarihsel bir zorunluluğu yoktur. Tam tersine egemen güçlerin elinde, bireyleri de yoksul toplumları da köleleştirici etki yapar. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024