Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
İSTANBUL'UN ULUS MAHALLESİNDE CAN GÜVENLİĞİ KALMADI
Aslında başlık belki de "İstanbul sokaklarında can güvenliği kalmadı" biçiminde olmalıydı. Çünkü bu yazıda anlatacaklarım benim başımdan geçtiği için İstanbul, Ulus mahallesine ilişkin ama, gerek kapkaç haberlerine gerekse öteki asayiş olaylarına baktığımızda, aslında benim başımdan geçenlerin çok hafif olduğunu onlardan çok daha kötülerinin İstanbul sokaklarında yaşandığını öğreniyoruz. Tanık olduğum olayların nerede geçtiğini anlatmak için, bütün yaşananların İstanbul'un ünlü alış-veriş merkezi Ak Merkez'e bir kaç yüz metre mesafede meydana geldiğini vurgulamalıyım. Yani Türkiye'nin sosyo-ekonomik düzeyi en yüksek yerinde yaşanmıştır bütün anlatacaklarım. İlk aktaracağım olaylar zinciri çok uzun zamandan beri süregeliyor. Son zamanlarda daha da sıklaştı. Şimdi yaz geldiği için, iyice yoğunlaşacağını tahmin edebiliriz. Çünkü olay, kaldırımda yürürken meydana geliyor. Tabii medyamızın gerek yönetcileri, gerekse gazete ve televizyon muhabirleri, genellikle yürümedikleri için, yani bütün ulaşımlarında otomobil kullandıklarından benim anlatacaklarımı yaşayamıyorlar ve gözlemleyemiyorlar. Ben yürümeyi çok seviyorum ve özellikle de eve çok yakın olan Ak Merkez'e yürüyerek gidip geliyorum. Bilgisayar başında çok yorulduğumdan, hem hareket etmek, hem gözlerimi dinlendirmek hem de "bilgisayar tutmasının" bende aynen "vapur tutmasını" andıran, midemi alt üst sonuçlarından kurtulmak için sık sık Ak Merkez'e gidip geliyorum. Bir kahve içmek, bir kitapçı dolaşmak, biraz vitrin bakmak, belki bir sinemaya gitmek, bilgisayar tutmasının tatsız etkilerinden arındırıyor beni. İşte bu gidiş gelişlerim sırasında son günlerde yine yoğunlaşan bir "yol kesme" olayını çok sık yaşıyorum. Genellikle iki kişi olarak yürüyen erkekler, "Bir dakka bakar mısınız" diye söze başlıyorlar. Yanılıp da durursanız, ikisi iki yandan üzerinize gelerek, ya bir hastahane, ya bir hapishane, ya da bir yolculuk hikayesi anlatarak para istiyorlar. Aslında basit bir dilencilik gibi görünen olay, muhataplarınızın genel havasıyla derhal bir "tehdide" dönüşüyor. Bunlara yanıt vermeyip, yolunuza devam ettiginiz takdirde, sizin arkanızda kaldıkları için, ne yaptıklarını göremiyorsunuz. Yani sırtınızdan bıçaklanmak bir "an meselesi". Bu tür olaylar genellikle gündüzleri oluyor. Bunlar bir kaç yıldır sürerken, özellikle Üzeyir Garih cinayetinin hemen ardından daha da sıklaşan bir başka gece olayı daha başladı mahallede. Hava karanlık. Hızlı hızlı eve doğru yürüyorsunuz. Birdenbire, büyük çöp kutularından karton ve alimünyum kutu toplayan saçı sakalına karışmış vatandaşlarımızdan birinin, ardında sürüklediği üzeri çuval kaplı iki tekerlikli çek-çeki ile sizinle uygun adım yürümeye başladığını ve "Abi, bir ekmek parası versene" diye asıldığını farkediyorsunuz. Ne olumsuz bir yanıt, ne de yanıt vermemek sizi kurtarabiliyor, çünkü adam sizinle uygun adım, para isteğini yineleyerek aynı yöne doğru yürüyor. Hızlanarak kurtulmak tabii ki olanaklı. Eğer siz ondan daha hızlı koşabiliyorsanız. Ama bu takdirde bile, o sizin arkanızda kaldığı için ne yaptığını göremediğinizden, yine sırtınızdan yiyeceğiniz bıçak olasılığı tüylerinizi ürpertiyor. Üstelik hava karanlık ve sokakta kimse yok. Biliyorum, bu anlattıklarım pek çok İstanbullu’nun yaşadıklarının yanında çok hafif kalıyor. Bu yazıyı gittikçe büyüyen bir sorun haline gelen İstanbul'daki "sokak güvensizliğine" dikkati çekmek için yazdım. Dilerim yakın gelecekte yeni Üzeyir Garih trajedileri yaşamayız. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024