Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 
 

NAMUSLULAR KUARTETİ ORKESTRAYA DÖNÜŞEBİLECEK Mİ?





Ne günlere kaldık yarabbi!

Tüm umutlarımızı dört namuslu adama bağladık:

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer.

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan.

Bankacılık Üst Kurulu (BDDK) Başkanı Zekeriya Temizel.

RTÜK Başkanı Nuri Kayış.

1950'den beri gelişen, 1960-1965 arası durdurulan, 1965'ten sonra yine gelişmesini sürdüren ve 1983'den sonra dört nala finişe kalkan "yolsuzluk ekonomisi", toplumumuzu bir kanser gibi saran yağma düzeni, artık tüm sistemi esir almış durumda.

Kırsal alanlardan gelenlerin, kentlerdeki toprakları yağmalamalarının teşviki ve bu yağmanın, önce mafya sonra da siyasetçiler tarafından el konularak "toplumsallaştırılmasıyla" başlayan yolsuzluk düzeni, devleti yönetenlerin eş, dost, akraba ve yakınlarına çıkar sağlamak için nüfuzlarını kullanmaları, iş yaşamına, medyaya ve tarikatlara el atmalarıyla yaygınlaştı.

Bu oluşum, "özelleştirme" uygulamaları ile de hız kazandı.

Politikacı, bürokrat, mafya, ticaret, tarikat, medya altıgeni, "Hukuk Devletini" bütünüyle çökertti.

Laikliğin altını oydu, demokrasiyi yozlaştırdı, rekabet eşitliğini ve haberleşme özgürlüğünü boğdu, sosyal adaleti öldürdü.

Temelleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan "Soğuk Savaş" dönemine kadar dayanan bu oluşumda, ideolojik kılıf ve kalkan olarak olarak da "Anti-Komünizm" kullanıldı.

Yağmayı eleştiren herkes, "komünist" denilerek, susturuldu.

Bugün bile, banka soygunlarını, medyadaki yozlaşmayı eleştirenlere "ideolojik saldırıda bulunuyorlar" diye çamur atılıyor.

Oysa yapılan sadece ortaya çıkan pisliklerin temel mantığını yakalayıp, bunu kamuoyuna açıklamaya çalışmak.

Örneğin, Hürriyet'te Ege Cansen, bankalar konusundaki yağmanın temelinin, hükümetlerin yüksek faizle iç borçlanmaya gitmelerinden kaynaklandığını açık açık yazdı.

RTÜK Başkanı Nuri Kayış, medyanın sermaye yapısının ve uygulamalarının yasa dışı olduğunu sürekli olarak vurguluyor.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bu oluşumun temelinde yatan siyasal yozlaşmanın doğrudan liderlerin sorumluluğunda olduğunu teşhis eden sözler söyledi.

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, "yağma ekonomisinin" temelinde "nüfuz ajanlarının" ve arazi mafyasının yattığını kaç kez vurguladı.

Fakat bu dört kişinin bulundukları yerlere nasıl geldiklerine bakıldığında, aslında hiç de umut verici bir manzara ortaya çıkmıyor:

Ahmet Necdet Sezer, Demirel'in süresi uzatılamayınca, "üzerinde kavga edilmeyecek bir aday" olarak Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Yoksa hiç kimse ondan, "Hukuk Devletini" ayağa kaldırmasını beklemiyordu.

Sadettin Tantan, kazanabileceği İstanbul Belediye Başkanlığının önlenmesi için (buradaki rantı engeller korkusuyla) milletvekili yapıldı.

Temizel, tam tersine, Maliye Bakanı olarak, yağmayı önleyici yapısal önlemler almaya çalıştığı için, kazanamayacağı İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığına kaydırıldı ve beklendiği gibi bu yarışı kaybedince Bankalar Üst Kurulu Başkanı yapıldı.

Nuri Kayış'ın başında bulunduğu RTÜK ise, zaten siyasal partiler arasındaki dengelere dayalı olarak kurulduğu için, yapı olarak umutsuz vaka.

Bu dört insanın tek başlarına "Türkiye'yi kurtarmaları" bir hayal.

Ama unutmayalım ki, bu dört insan da "bu toplumun normal olarak ürettiği" kişiler.

Aramızda onlar gibi daha pek çok namuslu insan var.

Ama sistem onları değil de, hırsızları uğursuzları, "laik ve demokratik sosyal hukuk devleti" kavramının altını, kendi menfaatleri adına oyanları iş başına getiriyor.

Türkiye ancak, bulundukları yerlere tesadüfen gelen bu dört insanın oluşturduğu kuartet, toplumsal baskılarla kurulan bir senfoni orkestrasına dönüştüğü zaman kurtulur.
 
 
 
 
 
 
 
 


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024

Valid HTML 4.01 Transitional