Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 
YAŞASIN GÖKKAFES, KAHROLSUN KONGRE MERKEZİ!






Türkiye'de tüm değer yargıları alt-üst oldu "son dönemde".

"Son dönemden" kastım, 12 Eylül'ü izleyen Özal dönemi'nden bugüne dek geçen zaman.

Özal, toplumun değer yargılarını, bilinçli olarak alt-üst etti.

Siyaset ve bürokrasi ile iş yaşamının ve medyanın iç içeliğini ve birbirlerini desteklemeleri gerektiğini açıkça savundu.

İşadamları, medya sahipleri ve medya mensupları ile yüz yüze yakın ilişkiler kurdu.

Yeni şirketlerin oluşturulmasına öncülük etti.

Gazete alım satımlarına ve Anayasa'yı delme bahasına, yeni televizyon kanallarının kuruluşlarına aracılık etti.

Çok ünlü, anlı şanlı yazarlarımızı gazetelerde etkin köşelere yerleştirdi.

Bu arada oluşan siyasal rantı da yakınları arasında paylaştırdı.

Ürettiği bu "yeni etik anlayışı" (yani açık Türkçe ile ahlaksızlık) üzerine inşa ettiği siyaset-bürokrasi-işadamı-medya yapısını, ayrıca tarikatlarla ve mafya ile de ilişkilendirdi.

Bu yapının devlet harcamaları ile desteklenmesini ise, bütçe denetimi dışındaki "fonlar" aracılığı ile sağladı.

Bir ara bütçenin üçte birine kadar ulaşan fonlar, doğrudan kendi denetiminde idi.

Aslında toplumsal ve siyasal ortam da, 1965'ten beri bu "yeni etik" ve "yeni yapılanma" anlayışına uygun olarak gübreleniyordu.

Gerek partizanlık, gerekse toprak yağmasının büyük rantı, siyaseti ve bürokrasiyi zaten yozlaştırmış, devlet eliyle özel teşebbüs yaratma politikası "hukuk devleti kurallarının" dışına taşarak, serbest rekabet ortamını bile bozan boyutlara erişmişti.

İşte Özal, 12 Eylül sonrasının "denetimli demokrasi" anlayışı çerçevesinde siyasete bütünüyle egemen olarak, 1965'ten beri süregelen bu yozlaşmayı yeni boyutlara taşıdı.

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın "yolsuzluk ekonomisi" dediği bu yağma, "son dönemde", "siyaset-ticaret-bürokrasi-tarikat-mafya-medya" altıgeni çerçevesinde bir "sosyolojik gerçek" halini aldı.

Yağmalanan kaynak ise, vergilerle toplanan, enflasyonla el konulan ve kimi zaman da mâli skandallarla dolandırılan halkın parası ve tarihsel, doğal mirasımızı da kapsayan kamu mülkiyetindeki alanlar olarak, doğrudan doğruya "milli zenginliklerimizdi".

Sonuç olarak bazı "bireyler" zenginleşirken, tarih ve tabiat zenginlikleri, kentsel yeşil alanları ve halkın geliri yağmalanan toplumun yoksullaşması kurumlaştı.

Son günlerde medyada ve bankalarda ortaya çıkan skandallar, işte bu genel yozlaşmayı yansıtan "küçük örneklerdi".

İşte İstanbul'un akciğerine, bütün yasal engellere karşın bir "Gökkafes", bu çerçeve içinde dikildi.

İstanbul halkının yaşam alanını daraltan, kentin estetiğini bozan, zaten sorunlu olan trafiği tam bir çıkmaza sokacak olan, kamu yararı açısından sakıncalı ve bu nedenle de "toplumu yoksullaştıran" bir projeydi bu.

Binanın inşaatı, halkın ve sivil toplum örgütlerinin protestolarına, Büyükşehir ve Beyoğlu Belediyelerinin karşı çıkmalarına karşın "siyasal otoritenin" desteği ile bitirildi ve burada "Ritz-Carlton" zincirinin lüks bir otel işleteceği de kamuoyuna duyuruldu.

Bu arada, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın, önce bir arsa bulup sonra bu arsanın tahsisini askerlerden alarak, uluslararası bir yarışmayla İstanbul için ürettiği bir Kültür ve Kongre Merkezi projesi, inşaatın yarısında, "Vakıf cebinden para koymadı, sadece devlet fonlarını kullanıyor" gerekçesi ile "siyasal otorite tarafından" durduruldu.

Bitirtilen Gökkafes'te, toplum yoksullaşıyor, mal sahibi, maliyetini toplumun ödediği bir rant ile zenginleşiyor.

Durdurtulan Kongre Merkezi'nde, bireysel rant yok, sadece toplum zenginleşecekti.

Şimdi sormak gerekli:

Bu işte bir terslik yok mu?

Bu terslikte, Gökkafesi bitirten ama Kongre Merkezi'ni durdurtan "siyasal otoritenin" rolü ve sorumluluğu ne?
 
 
 
 
 
 
 
 


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional