Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
DEMOKRASİ KENDİNİ MEDYAYA KARŞI NASIL KORUYACAK
Bir demokrasinin en önemli özelliklerinden biri, farklı kurumların birbirlerini denetlemeleridir. Biz bu tür denetime "çapraz denetim" diyoruz. Nedir bir demokrasinin farklı kurumları? Yasama, yürütme, yargı, ve dördüncü kuvvet dediğimiz KİA (Kitle İletişim Araçları, yani medya) hemen aklımıza gelenlerden. Bu dört kuvvet çerçevesinde "hukuk", sistemi korur, "eğitim" de toplumsallaştırma yoluyla demokrasinin bireyler tarafından "içselleştirilmesini" ve geliştirilerek sürdürülmesini sağlar. Parlamenter demokrasilerde yasama ve yürütme güçleri iç içe geçmiştir. Dolayısıyla bunların birbirlerini tam bir "çapraz denetim" altında tutmaları beklenenez. Bizim sistemimiz gibi parlamenter demokrasilerlerde, "çapraz denetimi" yapacak olan kurumlar adalet mekanizması ve kitle iletişim araçlarıdır (yani medyadır). Ülkemizdeki duruma baktığımızda, yasama ve yürütme organlarını belirleyen siyasetin "sorun çözme" yerine "sorun üretme" yoluna girdiğini görüyoruz. Tipik örnekler, "milletvekili maaşları", "Cumhurbaşkanlığı seçimi" ve durup duruken ortaya atılan "af" gibi konulardır. Dolayısıyla, yasama ve yürütme organlarının, bırakınız "çapraz denetimi" "kendi işlevlerini" bile doğru dürüst yapıp yapmadıkları bir tartışma konusudur. Geriye kalıyor "adalet" ve "KİA". Adalet mekanizması, özlük haklarından ve fizik çalışma koşullarından tutun da, eskimiş yasalara kadar, pek çok sorundan dolayı bütünüyle "tıkanmış" durumdadır. Bu sütunda "Adalet Reformu" konusunu çok işledim. Bugün sadece, bütün "dar boğazlara" karşın yine de Türkiye'deki en saygın insanların hâlâ "adalet mekanizması" içinde yer aldığını belirterek, yazıma devam edeceğim. Ülkemizde siyaset yozlaşmış, politikacılar ülke yararı yerine kendi çıkarlarını, "bir yağma anlayışı içinde" egemen kılmışlar. Dolayısıyla, yasama ve yürütme güçleri, ülke sorunlarına gerekli olan çözümleri üretemiyorlar. Adalet mekanizması tıkanmış. Eğitim çökmüş. Kala kala bir "medya" kalmış. İnsanlar, bir yandan siyaseti medyaya şikayet ediyor, öte yandan haklarını mahkeme yoluyla değil, medya aracılığıyla arıyorlar. (İzmir'de tabanca ile rehin aldığı insanlarla birlikte televziyona çıkan adamı anımsayınız). Peki toplumdaki bütün öteki yönetim, denetim ve toplumsallaştırma mekanizmalarının güçsüzleşmesi sonunda, en kuvetli kurum olarak varlığını sürdüren "KİA" ne yapıyor? Kendi gücünü, bir yandan politikacılarla ittifaklar kurmak öte yandan ya banka ya da elektrik santralları almak veya özelleştirmeden pay kapmak için kullanıyor. Ayrıca "eğitim" işlevini de nasıl bir toplumsallaştırma çerçevesinde yerine getirdiğini her gün ekranlarda görüyoruz. Peki bu durumu nasıl önleyeceğiz? Bunun formülünü de Atatürk vermiş: Basın özgürlüğünden doğan sakıncaların önlenmesi için en güzel yolun yine basın özgürlüğü olduğunu belirtmiş. Peki "özgür basının" tanımı ne? Bunun vazgeçilmez üç koşulu var: Önce basını "siyasal iktidara karşı" koruyacaksınız. Sonra da ekonomiyi ve toplumu, basının egemenliğine karşı "tekelleşmeyi önleyerek" güvenceye alacaksınız. Son olarak basına karşı, "cevap hakkı" ve öteki hukuksal önlemler yoluyla bireyi de güvenceye alacaksınız. Türkiye bugün, yozlaşmış politika ile tekelleşen medyanın acımasız ittifakına doğru hızla ilerliyor. Böylece bireyler, toplumsal kurumlar ve ticari şirketler, karşı koyamayacakları kadar büyük bir gücün tehdidi ile karşı karşıya kalmaktalar. Demokrasi, şeriatçılık ve bölücülük kadar tehlikeli olan bu gidişe karşı da kendini savunmalıdır! İş yine sivil toplum kuruluşlarına ve seçmene düşüyor. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 11 Kasım 2024