Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

TÜRKİYE DEMOKRASİ KRİZİNİ

ATLATABİLCEK Mİ? (2)

İç dinamik ögeleri açısından "temsili demokrasimiz" üç ana tehdidin altında görünüyor:

Birinci tehdit, yeni yetişen kuşakları demokrasi yerine "şeriat devleti" şartlanmasına yönlendiren okulların ve kursların egemenliğinden kaynaklanan "dinciliktir".

Eğitim aracılığı ile güçlendiği için, "Şeriat Devleti" özlemi, en kapsamlı, en uzun vadeli ve bu nedenle de demokrasiyi yok edecek en ciddi tehdit olarak ortaya çıkmaktadır.

İmam okulları, çeşitli tarikat ve cemaatler ve Kur'an kursları aracılığı ile çocukları ve gençleri eğiterek güçlenen bu akım, hiç kuşkusuz gelecek için, bugün olduğundan daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu kararları ile bu tehdidin sadece adı konmuş, ama eğitim etkinlikleri aracılığı ile güçlenmesinin önlenmesi açısından hemen hemen hiçbir ciddi önlem alınmamış, alınmış gibi gözükenlerden de geri dönülmüş ve dönülmektedir.

Burada esas olan, "dinsel inançların" "kamu alanı" dışında tutularak demokrasinin korunmasıdır.

Pek doğal olarak, "kamu alanı" dinsel inançların egemenliğinden korunmaya çalışılırken, bireysel yaşama müdahale edilmesi olasılığı da, "demokrasiyi" bu konuda tehdit eden öteki uçtaki tehlike olarak ortaya çıkmaktadır.

İkinci tehdit, bir ölçüde dış dünyadan da destek alan ama ordunun başarılı müdahalesi ile şimdilik askeri alanda yenilmiş gözüken fakat uzun dönemde "şöven Kürt Milliyetçiliği"ne dayalı olarak yeniden gelişeceği kuşkusuz olan "bölücülüktür".

Hiç kuşkusuz, burada söz konusu olan tehdit sadece "bölünme" değil, bunun karşıtı ya da panzehiri olarak, "bölünmeyi önlüyoruz" sloganı ile "şöven Türk milliyetçiliğinin kapanına" yakalanarak, demokrasinin, faşist bir yapıya dönüştürülmesi yoluyla da tahrip edilmesi tehlikesidir.

Üçüncü tehdit ise, siyaset-bürokrasi-mafya-tarikat-ticaret beşlisinin egemen olduğu yağma düzenidir.

Siyasal partilerin delege sistemiyle de beslenen bu yağma düzeni, din, iman, milliyet, ırk, tarikat, siyaset farkı dinlemeksizin, tarihten ve doğadan gelen zenginliklerimizi yağmalamakta, belli bireyler halkın sırtından zenginleşirken, ulus olarak yoksullaşmamıza yol açmaktadır.

Esas olarak henüz endüstrileşememiş ve sanayiye dayalı sosyal hukuk devletinin kurallarını yerleştirememiş olmamızdan kaynaklanan bu "mutasyona (değişme) uğramış köylü" kurnazlığı ile beslenen "arabesk yağma düzeni" buraya dek sayılmış olan tehditlerin en büyüğü ve en ciddisidir, çünkü öteki iki tehdit teşhis edilmiş olduğu halde, (muhtemelen bütün yönetim kademeleri her alanda bu yağmadan pay kapmaya çalıştığı için) demokrasimizi tehdit eden bu yağmanın teşhisi konusunda toplumsal mutabakat yoktur. Üstelik son Anayasa değişikliği ile Danıştay devre dışı bırakılarak, ulusal yağmaya uluslararası nitelik kazandırılmıştır.

Oysa geniş kitlelerin sürekli yoksullaşması ve bu nedenle de rejime olan inançlarını ve sadakatlerini yitirmesi sonucunu doğuran bu yağma, doğrudan "anomiye" (umutsuzluk doğuran kuralsızlığa) yol açmakta, bu anomik durum ise, zaten doğru dürüst yerleştiremediğimiz ve işletemediğimiz demokrasimizin altını oymaktadır.

Şimdi demokrasimizi tehdit eden genel durumu şöyle kalın hatlarıyla özetleyelim:

Eğitim sistemi yoluyla, demokrasiyi reddedip yerine şeriat devleti kurmayı amaçlayan kuşaklar yetiştirilirken, bölücülük tehdidini güçlendiren şöven Türk ve Kürt milliyetçiliği akımları özellikle medyamız tarafından beslenmekte, dinci ve milliyetçi akımları aşarak, dini, imanı, milliyeti, ırkı ne olursa olsun sırf vatandaş olduğu için herkese eşit muamele yapılmasını öngören demokratik rejimi geliştirmesi gerekenler ise, yağma ile meşgul görünmekteler.

Peki bu durumda alınan önlemler neler:

Sosyal Güvenlik Reformu adı altında asıl sorun olan SSK fonlarının sıfır ya da negatif faiz ile sağa sola peşkeş çekilmesi gerçeğini gizleyerek işçiyi sokağa dökmek; zaten uygulanmakta olan tahkim kurumunu vatandaşlık hukukunu bile değiştirecek biçimde, saptırılmış bir küreselleşme eksenine oturtup, yağmaya uluslararası sermayeyi de davet ederek pek çok aydın ve yazarın sistemden umudunu kesmesine yol açmak; hem kara hem de kayıt dışı paraya yeniden yeşil ışık yakmak; dinsel eğitimi yeniden yaygınlaştırmak ve tahkim adına pazarlık yapıp, Anayasa Mahkemesi kararlarını sulandırmak; bütün bunlar yetmiyormuş gibi iti, kopuğu, hırsızı, uğursuzu yeniden toplum içine salmaya çalışan garip bir af yasası icat etmek ve bunların hepsine birden "devrim" diyerek halkı aptal ve geri zekalı yerine koymak.

Bu rejim demokrasi ise, ben de Catherine Zeta Jones'um.

Peki rejimi kurtarmak için ivedi olarak hangi önlemler alınmalı? Haftaya!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional