Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

YAMYAMLAR KONUSUNDA BASIN NE DİYOR?

Türkiye'nin en değerli beyinlerinden biri Ege Cansen'dir.

Hürriyet'teki "Oyunun Kuralı" adlı köşesinde 27 Mart günü "Buyrun Yağmaya" adlı enfes bir yazı yayınladı.

Cansen'in aşağıda bazı bölümler aktardığım mükemmel yazısını buraya tümüyle almak isterdim, ama ne yazık ki buna olanak yok.

"Derme çatma bir konut yapıp başını içine sokmak gibi, kamu çıkarları açısından olmasa bile, hayat mücadelesi veren biri açısından masum sayılacak bir gerekçeyle başlayan "gece-kondu"laşmanın, kısa zamanda "gündüz-kondu"laşmaya dönüşmesinin sebebi, "rant yağması"dır…"

"Kişinin gözünü bir kez rantiyecilik bürüdü mü, onu durduracak hiçbir vicdani kuvvet kalmaz. Avına dişlerini geçirmiş bir timsah gibi, kaçak inşaat yapan kişi, karşısına kim çıkarsa çıksın, ölümüne mücadele eder…"

Cansen, gözünü kan bürümüş yağmacıların, kentin eski sakinleri ve zenginleri arasında da yaygınlaştığını ve bunların, rüşvet ve benzeri yollarla belediyeyi denetleyerek, yağmalarını gerçekleştirdiklerini de şöyle anlatıyor:

"Belediyeler, halktan vergi toplamakta zorlanırken, "bağış" karşılığında imar durumu değiştirme diye harika ve bitmez tükenmez bir finansman kaynağına kavuşmuştur…"

"Böylece bir yandan dama çıkıp kız çocuğunun boynuna bıçak dayayarak veya üstüne benzin dökerek yıkımı durduran "düpedüz" kaçak inşaatçılarla, diğer yandan belediyeye para verip, "minareye kılıf hazırlayanlar", gücü oranında, artık Allah ne verdiyse şehri yağmalamıştır…"

Cansen, Belediye seçimlerinin mantığını da şöyle aktarıyor:

"İnşaattan dişe dokunur para kazanmak ise ancak, kamu tarafından yaratılan "mekân rantı"nın kişisel servete aktarılmasıyla gerçekleşir. Bu transfer için de "bildik bir belediye başkanına" ihtiyaç vardır…"

Cansen'in yerel seçimler düzeyinde tanımladığı "gözünü kan bürümüş yağmacı", bununla da yetinmemekte ve milletvekili olmak istemektedir.

İşte benim "yamyam" dediğim mahluklar bunlardır.

Şimdi kısaca, basın bu konuda neler yazmış bir bakalım:

Biliyorsunuz, sürekli olarak yağmayla mücadele edenlerin başında Cumhuriyet ve Cumhuriyet içinde de yazar olarak Oktay Ekinci gelir.

Ekinci, geçen gün, Cumhuriyet'teki köşesinde, şöyle yazıyordu:

"Bir kenti ya da beldeyi "yaşanılmaz" kılan her türlü imar duyarsızlığına önayak olmuş siyasiler, aynı kent halkından "şaşılacak bir rahatlık içinde" yeniden oy isteyebiliyorlar. Benzer şekilde "millete ait" çevre ve kültür değerlerini yağmalayıp yok etme pahasına "yatırım" yapan kimi "işadamları" da aynı işlerini bu kez siyasal güçleriyle sürdürmek için "milletvekili" olmak üzere kürsülere çıkabiliyorlar..."

Ekinci bu insanlara örnek olarak da Muğla'da birinci sıradaki ANAP adayını gösteriyordu.

Hürriyet'te, yolsuzluklarla tek kişilik bir ordu gibi uğraşan Yalçın Bayer ile Milliyet'in her türlü yağmaya karşı hassas olan kıdemli yazarı Hasan Pulur, geçen gün, üçüncü köprü yamyamlığıyla savaşmak isteyenlerin, Sinop'a gidip, bu projeyi destekleyen Yaşar Topçu'nun adaylığına karşı kampanya yapmalarını öneriyorlardı.

Yine Hürriyet'te Emin Çölaşan, 26 Şubat tarihli yazısında, Fazilet Partisi içindeki "şaibeli" adayları ve DYP'den seçilecek yere konulan, Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'yı yurt dışına kaçıran kişi de olmak üzere, bazı adayların kimliklerini, "Parayı veren düdüğü çalıyor" atasözü çerçevesinde açıkladı.

Fatih Altaylı, 1 Mart tarihinde "DYP listelerinde 3675 tarikat mensubu" başlığı ile bu partinin adaylarını kamuoyuna duyururken, ANAP için de "milletvekili listelerini oluştururken, DYP'den daha sorumsuz davranmış" diye yazdı.

Sabah gazetesinde değerli gazeteci Necati Doğru, hemen hemen her gün, politikacıların ve bürokratların soygun haberleri ile, seçimlerde de bu soygunun nasıl devam edeceğini yazıyor.

Tufan Türenç Hürriyet'te, "Altıkulaç'ı listeden Süleymancılar Sildirdi" başlığı ile Çiller'in "Safkan Atatürkçülüğünün, ne büyük palavra olduğunu kanıtladı".

Çölaşan, sonunda isyan ederek, "İşte Türkiye'de demokrasi, işte Türkiye'de seçim!" diyor.

Ben açıkça söylüyorum, bu rejimin adı demokrasi değildir.

Bu rejimin adı olsa olsa, yamyamokrasi'dir.

Önümüzdeki seçimlerle oluşacak Meclis, doğamızı ve tarihimizi yağmalayarak, kentler başta olmak üzere tüm ülkeyi yaşanmaz hale getirme ve miletvekillerinin maaşları ile ayrıcalıklarını arttırma işlerinden vakit bulabilirse, Türkiye'de demokrasiyi yeniden kurma görevi ile karşı karşıya kalacaktır.

Benim pek umudum yok ama, siz yine de oy kullanın ve yamyamlara oy vermemeye çalışın. Hiç bir şey yapmamaktan iyidir.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional