Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

TÜRKİYE'DE SOL NEDEN GERİLİYOR?

Türkiye'de sol, sanayileşme sonucu nesnel olarak sınıf bağlamında değil, siyaset sonucu öznel olarak, ideoloji bağlamında gelişmiştir.

1961 Anayasası, Türkiye'de gerçek bir özgürlük ortamı yarattı.

Böylece, sağla birlikte, sol bilinçlenme de güç kazandı.

Aslında bu etkiyi, 1950'deki iktidar değişikliğinin yapması beklenirdi. Fakat Demokrat Parti, Türkiye'nin önüne İsmet İnönü tarafından sunulan büyük demokratikleşme fırsatını çöpe attı.

Basına, üniversitelere, sendikalara ve muhalefete demokratikleşme açısından yeni haklar tanıyacağına, tam tersine, bunların tüm hak ve özgürlüklerini daha da çok sınırladı ve kısıtladı.

Demokratik sıçrama, Menderes'in anti demokratik yönetiminin son aşaması olan "tahkikat komisyonu darbesine" karşı bir darbe yapan askerler'in 1961 Anayasası tarafından gerçekleştirildi.

Böylece tarihin acımasız diyalektiği, ironik bir biçimde, Türkiye'deki "demokratikleşme" sürecinin en önemli aşamalarından birini, askeri bir darbe aracılığı ile gerçekleştirdi.

1961 Anayasası çizgisindeki özgürleşme ortamında hazırlanan yeni seçim sistemi, "Milli Bakiye" uygulaması ile, sosyalist bir program sahibi olan Türkiye İşçi Partisi'nin de yüzde 3 oy almasına karşın, 14 milletvekili ile Meclise girmesine yol açtı.

Aynı süreç, İsmet Paşa'ya da "Ortanın Solundayız" dedirtmiş ve böylece CHP de resmen, "sol kanat" içindeki yerini almıştı.

Bütün bu gelişmelerden rahatsız olanlar, çeşitli provokasyonlarla, gençleri kışkırttılar.

Gençlerin bir bölümünü sol adına silahlı eyleme yönelttiler.

Tabii kendilerini sol sayan gençler de böyle bir kışkırtmaya hazırdılar ama, hiç kuşkusuz o dönemde aralarına giren siyasal polis ve istihbarat örgütü mensupları tarafından yapılan "artık konuşma zamanı bitmiştir, silahlarımızı kuşanmalıyız" biçimindeki yol göstermeler, hem bu gençlerin bazılarını idam sehpasına kadar götürdü hem de 12 Mart 1971'de ve 12 Eylül 1980'de ordu tarafından iki kez, 1961 Anayasası'nı kısıtlamak üzere eyleme geçilmesine ortam hazırladı.

Aynı süreç içinde, gençlerin bir başka bölümü de, "Allahsız ve milliyetsiz komünistler geliyor" sloganı ile, bugünkü çetelerin çekirdeğini oluşturan bir biçimde, "Miliyetçi-mukaddesatçı" çizgide örgütlenmiş ve silahlı eylemlere özendirilmişti.

İşte bütün bu oluşumlar içinde, devletin çeteleşmesine karşı kamuoyunda oluşan tepki, Bülent Ecevit'in liderliğindeki CHP'yi, 1977 seçimlerinde yüzde 41 gibi bir oy oranına ulaştırdı.

12 Eylül darbesi sonrası bile, yapılan tüm baskılara ve askerlerin kurdurduğu sözde sol partinin başına Başbakanlık Müsteşarı olan kişinin kukla genel başkan olarak getirilmesine karşın, sol potansiyel 1983 seçimlerinde yüzde 30 olarak varlığını koruyabilmişti.

Daha sonra, Aydın Güven Gürkan'ın genel başkanlığındaki HP ile Erdal İnönü'nün SODEP'i birleşmiş ve ortaya çıkan SHP, Ecevit'in oyları ile birlikte bu sınırı 1989'da yüzde 38'e yükseltmişti.

Deniz Baykal, Erdal İnönü zamanında yüzde 29'a kadar çıkıp, sonra yüzde 21'e gerileyen SHP oylarını, CHP olarak 1995 genel seçimlerinde yüzde 11'e düşürmüş, bu başarısızlık, Ecevit'in yüzde 11'den yüzde 15'e yükselen oyu ile bile telafi edilemeyerek, soldaki eşik yüzde 26'ya gerilemişti.

Necat Erder'in yaptığı son araştırma, kendilerini sol.ve sağ olarak tanımlayan seçmenlerin yüzde dağılımlarını 1996 ile karşılaştırmalı olarak şöyle saptamıştır:

1996 1998

Sol 15.5 13.4

Sağ 41.1 41.1

Başka 43.3 35.1

Erder araştırması bize, kendisini "sol" olarak tanımlayan seçmenlerin oranının yüzde 13'e kadar düşmüş olduğunu gösteriyor.

Peki acaba bu "kendini sol olarak tanımlama" oranı, Türkiye'de solun gerilemesini mi işaret ediyor?

Bu sorunun yanıtı, hiç kuşkusuz koskocaman bir EVET.

Çünkü Türkiye'de sol, zaten bir sınıfsal taban hareketi olarak değil, hep tepeden gelen ideolojik yönlendirmeler ve siyasal çabalarla sübjektif bilinç olarak gelişmişti.

Bugün, kendini sol olarak tanımlamakta ısrar eden Baykal'a duyulan güvenin tümüyle yokolması, kişi olarak güvenilen Ecevit'in ise artık kendini tanımlarken bile sol ölçütleri kullanmaması, seçmendeki bu "öznel" bilinçlenmeyi tersine çevirmiştir.

Yani bugün Türkiye'de zaten güçlü tabanı olmayan solun bunalımı gibi görülen olay, sadece CHP ile DSP arasındaki bir bölünme sorunu değil, aslında liderlerden birinin tümüyle güvenilirliğini yitirmiş olması, nisbeten güvenilir görülen ötekinin ise sol kimliği reddetmesidir.

Bu umutsuz sol tabloya önümüzdeki seçimler açısından baktığımızda tek olumlu gelişme, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak'ın DSP'den liste başında aday gösterilmiş olmasıdır.

Ayrıca ÖDP ve İP'nin de gerçekten çok değerli bazı adaylarla kamuoyunun önüne çıkmış olmaları, uzun dönem için henüz ne sonuç vereceği bilinmeyen bazı umut kıvılcımları oluşturmaktadır.

Unutmayın, bu seçimlerde yamyamlara oy vermeyin.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional