Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

1998'İN DÖRT ÖNEMLİ OLAYI

1998, esas olarak, "çok olumsuz geçmedi" denilebilir.

Geride bıraktığımız yıl en azından, demokrasi karşıtı şeriatçılığı besleyen din eğitimini destekleyenler için bir kazanım yılı olmamıştır.

Ayrıca 1988, devlet-mafya-siyaset-ticaret-tarikat beşgeninin önlenmesi açısından bazı olumlu gelişmelere de tanık olmuştur.

Ama yine de iyimser olmak olanaklı değildir. Çünkü eğitimde de, siyasette de, medyada da yapısal anlamda olumlu değişiklikler yoktur.

* * *

1998'de dört önemli olay var ki, bunların üçü, geleceğe yönelik olarak olumlu yorumlanabilecek bazı süreçleri belirliyor.

Önce hemen bir noktayı belirteyim:

Benim için tekil olayların fazla bir önemi yok.

Benim bakış ve çözümleyiş açım bakımından herhangi bir olayın "önemli" sayılabilmesi için, mutlaka belli bir "süreci" yani belli bir "oluşumu", bir "eğilimi" belirlemesi gerekiyor.

İşte bu çerçevede 1998'in önemli isimleri ve olayları şunlar:

Birinci olay Akın Birdal suikastı.

Bu olayın önemi, "devlet destekli çeteler" olgusunun artık (büyük bir olasılıkla) sona ermekte olduğunu vurgulamasındadır.

İçlerinde sivil ve askerlerin birlikte çalıştığı bir çete, "vatan-millet" uğruna olduğu iddia edilen bir biçimde Akın Birdal'a bir suikast düzenlemiş fakat hem suikast amacına ulaşamamış hem de çete, asker ve sivil bütün elemanlarıyla birlikte kıskıvrak ele geçirilmiştir.

Üstelik de bu başarı, suikasttan hemen sonra, Başbakan Yılmaz'a yaptırılan "Bu bir iç hesaplaşmaya benziyor" biçimindeki yanıltıcı ve talihsiz açıklamaya karşın gerçekleşmiştir.

Bu olay, devletin "katil çete bağlantılarından" temizlenmeye başladığının ve bu sürecin ardında silahlı kuvvetlerin de desteğinin bulunduğunun bir kanıtı, dolayısıyla, bir "temizlenme sürecinin" başlangıcı olarak algılanabilr.

İkinci olay PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın komşumuz Suriye'deki karargahından çıkartılmış olmasıdır.

Bilindiği gibi, bir terör örgütü, doğrudan bir komşu ülkeden yönetildiği zaman onunla başa çıkmak çok, ama çok zordur.

Bu açıdan Öcalan'ın Suriye dışına çıkartılmış olması önemli bir gelişmedir.

Üçüncü olay devlet-çete ve ticaret ilişkisini simgeleyen Korkmaz Yiğit skandalıdır.

Bu olayın önemi de, devlet-siyaset-mafya-ticaret ilişkisinin, tam medyanın büyük bir bölümüyle bir bankayı ele geçirmek üzereyken teşhis edilmiş ve durdurulmuş, üstelik de bunun bedelinin siyaseten Mesut Yılmaz'a ödettirilmiş olmasındadır.

Buradaki ilginç nokta, Yılmaz Hükümeti'nin, bizzat mücadele ettiğini öne sürdüğü ve gerçekten de bu savaşımda bazı başarılı adımlar atmış olduğu "devlet-mafya-siyaset-ticaret" ilişkilerine kurban gitmiş olmasıdır.

Hiç kuşkusuz bu husus, "temiz toplum" adına önemli bir sürecin başlamış olduğunun işareti olarak da algılanabilir.

Her ne kadar hem Akın Birdal hem de Korkmaz Yiğit olaylarının ardında aslında Silahlı Kuvvetlerin desteğinin hatta yönlendirmesinin yattığı öne sürülüyorsa da, ben bütün bu kazanımları demokrasi adına sivil politikacılar tarafında atılmış önemli adımlar olarak yorumluyorum.

1998'in dördüncü önemli olayı, Serdar Turgut'un IMF heyeti hakkında yazdığı mizahi bir eleştirinin gerçek sanılarak, Öncü gazetesinde manşet biçiminde kullanılması ve CHP'li bir milletvekili tarafından da soru önergesi haline getirilerek Meclise taşınmış olmasıdır.

Hürriyet'in köşe yazarlarından Serdar Turgut, 1998'in son aylarında, IMF heyetinin Türkiye'ye gelip incelemelerde bulunduktan sonra ekonomi hakkında olumlu bir rapor vermesini hicvetmek için, "biz herhalde bu adamları en lüks semtlerde dolaştırıp, emirlerine de telekızlar filan verdik ki, ekonominin bu berbat durumunda bile böyle olumlu bir rapor yazabildiler" esprisi üzerine hoş bir mizahi eleştiri yazısı yayımladı.

Tümüyle hayali olan ve uydurma olduğu ilkokul çocukları tarafından bile anlaşabilecek bu mizahi yazı üzerine, seçkin medyamız ve vatansever milletvekillerimiz derhal harekete geçti:

Öncü gazetesi manşet yaptığı bu yazı ile, iktidardan "iddia edilen yolsuzluğun" hesabını sorarken, bir sayın milletvekilimiz de bunu Hükümet aleyhine bir soru ile Meclise yansıttı.

Bu olayın önemi nerede diye sorarsanız, olayın önemi, ne medyamızın ne de siyasetimizin "seviyesini" işaret etmesinde.

Serdar Turgut olayının önemi, Türkiye'nin gerek medyasındaki, gerekse siyasetindeki işlerin, artık gerçek ile gerçek üstü ayrımını olanaksız kılan garip bir aşamaya ulaşmış olduğunu işaret etmesinde.

Gerçek ile gerçeküstü birbirine karışmamış olsaydı, sadece farklı partilerdeki yamyamlar arasında bir tercih yapacağımız seçimlerin adına demokrasi der mi idik?

Unutmayın, gerçek demokrasiden yanaysanız yamyamlara oy vermeyin.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional