Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AHMET OKTAY'IN GÜNLÜĞÜNE EK
Değerli edebiyatçı ve düşünür Ahmet Oktay'ın son kitabı, bir günlük. Gece Defteri adı ile Yapı Kredi Yayınları arasında yeni çıktı. Günlük'te benimle ilgili iki ayrı not var. Ben de bu notlara, bir-iki küçük katkıda bulunmak istiyorum. Birinci notta, 1990 yılı'nın Şubat ayı'nın 26'ıncı gününde, benimle ilgili satırlar, kitabın 61 ve 62'inci sayfalarında şöyle yer almış: "Gazeteye Emre Kongar'dan telefon. Karanfil ve Pranga'yı göklere çıkardı. Makro ve mikro düzey çözümlemelerimdeki tutarlılığın bilimsel çalışmalarda bile (Türkiye'de) bu derecede tutturulamadığını ve üniversitede hoca olmam gerektiğini söyledi." Ahmet Oktay bu olayı kaydettikten hemen sonra devam ediyor: "Bizim yazarlarımız tuhaf insanlar: Övgülerini, beğenilerini telefonla ya da mektupla bildiriyorlar ama imzalarıyla kamuoyuna açıklamaktan kaçınıyorlar. Kimlerin kitap hakkında yazacağını merak ediyorum. Bu vesileyle aydınlarımızın yapıtlar karşısındaki bu temkinliliği üzerinde düşünmek gerektiği kanısına vardım. Galiba bir tür nekrofili söz konusu. Gerçekten yaşayanlar üzerine konuşmayı sevmiyoruz. Hele bu konuşma beğenme biçiminde tecelli edecekse. Ama iş ölülere gelince övgüyü de yergiyi de pervasızca kullanıyoruz." Önce, Ahmet Oktay'ın telefonumu eksik hatırladığını belirtmeliyim: Kendisinin, o gün de bugün de, üniversite hocası olarak çok yararlı olacağına inanıyorum. Ama, benim o telefon konuşmasında ifade ettiğim asıl kanı, kitabı açısından çok daha önemli bir yargımı yansıtıyordu: Karanfil ve Pranga'nın üniversitelerde ders kitabı olarak okutulması gerektiğini söylemiştim. Ahmet Oktay'ın benimle ilgili satırlardan sonraki "temkinlilik" ve "nekrofili" konularındaki eleştiri ve yargılarına da tümüyle katıldığımı belirtmeliyim. Ama değerli yazar Hasan Pulur'un yazısında vurgulandığının aksine, bunları asla üzerime almadığımı da bu vesile ile söyleyeyim. Çünkü zaten o zaman basında, övgülerimi ya da yergilerimi yazacak bir yerim yoktu. Ayrıca yine okurlarım bilir, ben, eleştirisi kadar beğenisini ve övgüsünü de esirgemeyen bir "köşe yazarı" olmaya çalışıyorum. Gelelim ikinci nota. 1992 yılının 2 Nisan günü, kitabın 194 ve 195'inci sayfalarında şöyle yer almış: "Emre Kongar, evden aradı. İzinliyim ya bugün. Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı'na getirildiğine ilişkin kararnameyi Özal imzalamadı ama o ‘çalışmalarını' atanmış gibi sürdürüyor. Türkiye'de nicedir kültür iktidarın ilgisini böylesine çekmemişti. Önce bakanlık bütçesi komisyonda reddedildi, sonra Emre'nin kararnamesine engelleme. Bu, işin bir yanı. Emre, benden "Yayın Kurulu"nda yer almamı istiyor. Aslında, Bakanlık yayınları aleyhine yazdığım için; bu türden görevler almayı, bir tür "arpalıktan" yararlanma gördüğüm için, istemiyorum. Ama Emre çok ısrar etti, gereğinden fazla da "onore" etti; yapacak bir şey olmadığından kabul ettim. Nasıl yürütürüm bu işi bilmiyorum. Gerçekten bir yararım olur mu olmaz mı? Onu da bilemiyorum. Fazla umut var olmadığı kesin. Dahası, istifa diye bir yol her zaman açık." İlk olarak Ahmet Oktay'ın, O'nu "gereğinden fazla" onore ettiğim yargısına hiç katılmıyorum. Bugün de, O'nun Türkiye'nin en önde gelen edebiyatçı ve düşünürlerinden biri olduğuna inanıyorum. O telefon konuşmasında sadece bu yargımı ifade etmiştim. İkinci olarak, "Yayın Kurulu" üyeliği yapmanın, "arpalıktan" yararlanma ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını, sonradan Ahmet Oktay'ın da çok iyi gördüğü bir gerçek olarak belirtmeliyim. Bırakın yayın kurulu üyelerine "arpalık gibi para ödemeyi", İstanbul'dan gelenlere, otobüs bileti yerine uçak bileti ayarlayana kadar bile göbeğim çatlamıştı. Bunun öyküsünü de Enis Batur'la ilgili bölümde, Özal'ın kararnamemi imzalamadığı dönemde nasıl "yasal" biçimde müsteşarlık yaptığımın eğlenceli serüvenleriyle birlikte, "Ben Müsteşarken" adlı anı kitabımda anlatmıştım. İkinci not ile ilgili olarak eklemek istediğim üçüncü ve son bir husus ise, Ahmet Oktay'ın alçakgönüllülüğü dolayısıyla belirtmediği çok önemli ve olumlu bir sonuç: Ahmet Oktay, sadece yayın kurulu üyesi olmakla kalmadı, bırakın kurul üyeliğinden istifayı, benim ısrarlarıma dayanamayarak, "Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı" adlı çok büyük bir kitap projesinin de altına girdi ve bunun 1923-1950 arasını kapsayan birinci cildi, 1993 yılında Kütür Bakanlığı yayınları arasında, 1300 sayfalık dev bir yapıt olarak yayımlandı. Bu yazıyı kaleme almadan (yani bilgisayarda yazmadan) önce konuştuğum Ahmet Oktay, benim zorumla altına girdiği bu projenin kalan bölümünü de bitirmek üzere olduğunu ve kitapların tümünün yakında Yapı Kredi Yayınları arasında çıkacağını müjdeledi.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024