Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

DP'NİN MİRASI: ÇOĞUNLUK DİKTATÖRLÜĞÜ SAPMASI

 

Sayın Taha Akyol ile giriştiğimiz "Demokrasi Söyleşisi" sırasında, "toplumsal olayların genellikle ak ile kara gibi sert ve keskin ayrımlarla değerlendirilemeyeceği, her olayda toplumun farklı kesimleri için hem iyi hem de kötü sonuçlar ortaya çıkabildiğinden, gri alanların egemen olduğu" konusunda anlaşmış görünüyoruz.

 

* * *

 

Sayın Akyol'un 27 Mayıs hareketini değerlendiren 28 Mayıs 1998 tarihli bir makalesi üzerine, kendisine iki soru yöneltmiştim.

Birinci soru, "demokrasilerde çoğunluğun demokrasiden vazgeçme hakkı var mıdır" biçimindeydi.

Sayın Akyol, buna "Elbette yoktur" yanıtını verdi.

Bu konuda kendisiyle tamamen hemfikirim.

İkinci sorum, yanıtı daha gri bölgede olan, hem bir felsefe hem de bir uygulama sorusuydu:

"Toplumdaki çoğunluk, üstelik de din gibi, ya da milliyetçilik gibi mukaddes değerler adına demokrasiden vazgeçmek isterse buna kim karşı koyacak?"

Sayın Akyol bu soruya da, 16 Haziran'da şu yanıtı verdi:

"Evvela, DP öyle yapmıyordu, bunu 28 Mayıs günlü yazımda kaynaklarıyla belirtmiştim…

İkincisi, öyle "kara" bir varsayımın "ordu müdahale eder" diye "ak" bir cevabı yoktur… Zaten müdahaleler "tarafsız" bir demokrasiyi restore etmez, kendi "ak"larını dayatır.

Hele de Türkiye gibi kurumlaşmış, sosyolojik olarak ‘çeşitli' ve epeyce dünyaya açılmış bir toplumda sivil çoğunluğun diktatörlük tehlikesi yoktur, ortada ‘çoğunluk' bile kalmadı zaten!"

 

* * *

 

Sayın Akyol'un bu yanıtındaki iki noktaya katılıyorum:

Birinci olarak, evet, Demokrat Parti, CHP'nin Tek Parti döneminden, yine CHP'nin kararı ile geçilen çok partili düzende kurulmaya çalışılan "Demokratik Rejimi", "çoğunluğun diktatörlüğü" anlayışı ile tahrip ederken, "milliyetçilik" ve "dincilik" gibi "mukaddes değerleri" (en azından açıkça) kullanyordu.

Nitekim ben de bu soruyu, Demokrat Parti'yi değil, günümüzdeki bazı partileri düşünerek sormuştum.

İkinci olarak, evet, bu kara varsayımın, yani "çoğunluk, mukaddes değerler adına demokrasiden vazgeçmek isterse, buna kim karşı koyar" sorusunun, "ordu müdahale eder" diye ak bir cevabı yoktur.

Sayın Akyol'un biri tarihe, öteki güncele ilişkin iki saptamasına ise katılyorum:

Birinci olarak, DP, gerekçe olarak mukaddes değerleri kullanmıyordu ama, 14 Mayıs 1950 seçimleri ile kendisine iktidarı veren "Demokratik Rejimi" geliştirmek bir yana, daha da geriye götürmüş ve henüz emekleme dönemindeki demokrasimizi tam bir "çoğunluğun diktatörlüğüne" çevirmişti.

Bu on yıllık bir süreçti: Basın özgürlüğünün daha da kısıtlandığı, gazetecilerin sudan nedenlerle, sırf "muhalif" oldukları için hapse atıldığı, Radyo'nun, iktidarın "Vatan Cephesi" adı altında kurduğu "Sanal bir Cephe"nin borazanı haline getirildiği, Üniversite hocalarının "görülen lüzum" üzerine iktidar tarafından emekli edildiği, basındaki iddiaların "ispat hakkı" yoluyla savunulabilmesine ilişkin isteklere, "İsmail Hakkı mı?" diye alay edilerek karşılık verildiği, işçi haklarının geliştirilmek yerine dondurulduğu ve ülkeyi 1946-1950 arasındaki ortamdan daha da geriye götüren tam bir "diktatörlüğe kayış" dönemi.

Demokrasiyi bütünüyle askıya alan ünlü "Tahkikat Komisyonu"nun kurulması, bu on yıllık süreç içinde sadece "bardağı taşıran" son damla idi, ama sadece bir "damla" idi: On yıllık bir "demokrasiyi rafa kaldırma sürecine son noktayı koyan" bir damla.

Ayrıca, ben Menderes'in 1961 yılında genel seçimlere de gideceği kanısındayım: Bir ara, yönetimi (tabii kendi denetiminde olmak kaydı ile) Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'a devretmeyi bile düşünen Menderes'in, "Tahkikat Komisyonu" aracılığı ile CHP'yi kapattıktan sonra, seçimlere gideceği açıktı.

Eğer, Demokrat Parti'nin, "14 Mayıs 1950'de devir aldığı Demokratik Rejimi, 1950'deki noktadan daha geriye götürdüğünü görmüyorsa", Sayın Akyol'un Demokrat Parti konusunda bazı gerçekleri gözden kaçırdığı, ya da gözlemlediği gerçekleri yorumlarken bazı yanlışlara düştüğü kanısındayım.

Sayın Akyol, 28 Mayıs tarihli yazısında Tek Parti dönemi CHP'si ile DP'yi aynı kefeye koyduğu izlenimini veriyordu. Eğer gerçekten böyle düşünüyorsa, buna katılmam olanaklı değil: CHP, tek parti diktatörlüğünden çok partili düzene geçme devrimini gerçekleştirmiş, DP ise kendisini iktidara getiren çok partili düzeni tahrip etmiş ve sonuçları bugüne dek uzanan, "çoğunluğun diktatörlüğü" sapmasını Türk siyasetine armağan etmiştir!.

Sayın Akyol'un katılmadığım ikinci yargısı ise güncel'e ilişkin.

O da haftaya.

 


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 6 Mayıs 2024

Valid HTML 4.01 Transitional