Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

NE ŞEHİT OLDU NE GAZİ…

 

Son günlerde yine tarih saptırılıyor.

Yine demokrasi gibi, şeref ve haysiyet gibi kavramlar yozlaştırılıyor.

Bu işin sonu pek hayırlı bitmeyecek.

Güncel olarak Yılmaz hükümetinin güvenoyu alıp alamayacağı konusuna kilitlenmiş olan kısır tartışmaları biraz aşarak uzun erimli düşünebilenler ne demek istediğimi hemen göreceklerdir:

Hangi temel nedenler sonunda bu günlere geldik?

Son gelişmeler, bu temel nedenlerden hangilerini düzeltebilecek?

Bu iki soruya verilebilecek soğukkanlı yanıtlar, Yılmaz Hükümeti'ni bekleyen temel sorunların bugünkü parlamento yapısı ile aşılamasının çok zor olduğunu hemen gösterecektir.

Acele seçim ise, bugünküne benzer bir meclis yapısı oluşturacağı için, aynı açmazı (hem de daha uzun vadeye taşıyarak) sürdürmekten başka bir işe yaramayacaktır.

* * *

Mevcut olaya gerek Ecevit'in gerekse Baykal'ın yaklaşımları iki ayrı olasılık bakımından, kendi açılarından haklıdır:

Ecevit, mevcut bunalımın aşılmasında bugün bile birşeylerin yapılabileceğine inanmakta ve "ne kurtulabilirse kâ rdır" ya da "umut kalacağına emek kalsın" yaklaşımı ile kabineye katılmaktadır.

Baykal ise, bu hükümetin de temel sorunlar açısından fazla bir şey gerçekleştirebileceğine inanmamakta, ama yine de bunalım yaratan Refahyol'dan farklı bir seçenek olduğundan, onun önünü açmaktadır.

Baykal, "acele seçimde" ısrar etmediği takdirde, bu iki görüş birbirinden çok da farklı değildir.

Zaten siyasette, "tek ve biricik, değişmez doğru" yoktur.

Benim korkum, güncel bunalımın çözümü açısından aralarında pek de temel yaklaşım farkı bulunmayan bu iki liderin yine, birbirlerini ve dolayısıyla, sol partileri yıpratmalarıdır.

Umudum ise, bu fırsatın, iki lider ve iki parti arasındaki diyalogun geliştirilmesi ve solda güçbirliğinin gerçekleştirilmesi için kullanılabilmesidir. Çünkü ben hâ lâ , Türkiye'yi sosyal demokrasinin kurtarabileceğine olan inancımı koruyorum.

* * *

Şimdi gelelim "demokrasi şehitleri" konusuna:

Menderes ve arkadaşlarının asılması bence "siyasal cinayet"tir.

Ama, bu talihsiz olayın ardında, Menderes ve arkadaşlarının "demokrasiyi geliştirmek için" sarfettikleri çabalar değil, tam tersine, kendilerine hazır biçimde sunulmuş olan demokrasiyi "yozlaştırma ve yok etme" eğilimleri yatar.

14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan serbest seçimlerle iktidarın değiştirilmesinin Türkiye'de bir "beyaz devrim" olduğu doğrudur.

Ama bu devrimin onuru, kişisel egemenliğini ve tek parti diktatörlüğünü sürdürürken, "çok partili rejim" reformunu yapan İsmet İnönü'nündür. Demokrat Parti yöneticilerinin değil.

Ne yazık ki, İsmet İnönü'nün hazırlayıp ellerine teslim ettiği bu "çok partili rejimi", Menderes ve arkadaşları çok kısa bir sürede yozlaştırmış ve yeniden "tek parti diktatörlüğü" uygulamaları ile toplumu bunaltmışlardır.

Nitekim, 27 Mayıs 1960 askeri darbesine yol açan son olay, Menderes'in Meclis'te kurduğu, tahkikat komisyonu olayıdır:

Öyle bir komisyon ki, 15 tane milletvekiline yargının tüm gücünü veriyor; hem asker hem sivil yetkilerle donatılmış. Öyle bir komisyon ki, hem suçlayacak hem karar verecek; hem savcı hem yargıç. Öyle bir komisyon ki, kararlarının temyiz hakkı yok. Ve öyle bir komisyon ki, görevi, "Muhalefetin rejim dışı faaliyetlerini" araştırmak.

Aslında darbe buydu: Menderes'in sivil darbesi.

27 Mayıs buna karşı, demokrasiyi korumak için, yapıldı.

Ne yazık ki, Menderes ve arkadaşları bu hatalarını yaşamlarıyla ödediler.

Keşke, Menderes ve arkadaşları asılmasalardı.

Keşke, İsmet Paşa kadar demokrat olabilseydiler.

Keşke, diktatörken çok partili rejime geçip iktidardan inebilecek kadar "çağdaş olan" İnönü'den, ellerine verilmiş rejimi "diktatörlüğe dönüştürmeyi istemeyecek kadar" ders alabilmiş olsaydılar.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional