Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

ANKARA'DAN BİR PROFESÖR FIKRASI

 

Mesut Yılmaz'ın görevlendirildiği gün Ankara'daydım.

Üç ayrı ortamda, üç ayrı ağızdan, aynı fıkrayı dinledim.

Bir profesörün başına gelenlerle ilgili bir fıkra bu.

Fıkra, anlatıldığı ortamlara göre farklı yorumlanıyor.

Tüm Ankara'nın ağzında olan bu fıkrayı ben de okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

* * *

Londra'da bir üniversite.

Aylardan Temmuz.

Sıcak ortalığı kasıp kavuruyor, nem insanları bunaltıyor.

Üniversite'de bir profesör. Karısı ve çocukları deniz kenarına tatile gitmişler. Profesör, yaz bekarı.

O gün profesör'ün doğum günü. Herkes gibi O da bugün farklı birşeyler yapmak istiyor. Ama ailesi yanında olmadığı ve daha önce bu tür organizasyonları hep karısı ayarladığı için herhangi bir program yapamamış. Canı hiç eve gitmek istemiyor: Evde kendisini bekleyen tek şey, bir haftadır yığılmış bulaşıklar.

Akşam tam Üniversite'den çıkacağı sırada, odasının kapısı açılıyor, içeri bölümün sekreteri giriyor.

95-60-95'lik bir sarışın.

"Hocam" diyor, "Bu gece ağabeyimle tiyatroya gidecektik. Ama önemli bir işi çıkmış. Bileti yanacak. Acaba beni siz götürür müsünüz?"

Profesör, bir kıza bakıyor, bir de evde kendisini bekleyen birikmiş bulaşıkları düşünüyor. Üstelik de doğum günü. "Peki" diyor.

Önce enfes bir oyun. Sonra, tiyatronun keyfi ile birlikte gidilen bir lokanta ve orada leziz bir yemek ve tabii bol miktarda kaliteli şarap.

Gece, ne yazık ki, sonunda bitiyor. Profesör, kızı evine bırakıyor.

Her uygar insan gibi kızımız, kendisini evine kadar getirme zahmetine katlanan hocasına, bir kahve ve bir konyak içmek için yukarı gelip gelmeyeceğini soruyor.

Cevap, hem evdeki bulaşıkların, hem doğum gününün hem de dumanlı kafanın etkisiyle olumlu. Hem de çok olumlu.

Evde, bir konyak. Bir konyak daha. Pikaba konulan nefis bir "slow". Karartılmış ışıklar ve romantik bir biçimde edilen dans.

Tam bu sırada kızımız, "Bir dakika hocam" diyor. "Ben şimdi şu kapıdan çıkıp hazırlanacağım. Tam üç dakika sonra, siz kapıyı açıp odaya girin!"

Üç yüzyıl gibi geçen üç dakika sonra, profesör, kapıyı parçalar gibi açarak içeri dalıyor.

Dalıyor ki…

Odada, bütün bölüm mensupları. Profesör meslektaşlarından genç asistanlara kadar, hepsi bir ağızdan "İyi ki doğdun …" şarkısını söylemeye başlıyorlar.

Ve profesörün üzerinde sadece çorapları var.

* * *

Bu fıkrayı, kabine kurma görevi Yılmaz'a verilmeden önce kendilerinden ilk dinlediğim ANAP'lı çevreler, Profesörü, DYP Genel Başkanına benzetiyor, "Durun bakalım, kendisi başbakanlık koltuğu bekliyor ama, neyle karşılaşacak" diyorlardı.

İkinci olarak, CHP'li dostlardan dinledim aynı fıkrayı. Onlar da, Refah'ın liderini fıkradaki profesöre benzetiyorlar ve "Kendisi hâ lâ iktidar bekliyor, ama bakalım neyle karşılaşacak" diyorlardı.

Üçüncü olarak, Yılmaz'ın görevlendirilmesinden sonra, DYP'lilerden de yanı fıkrayı dinledim. Onlar da güven oylamasını kastederek, ANAP Genel Başkanına benzetiyorlardı profesörü.

Ben ise fıkrada, liderleri simgeleyen Profesörden çok, seçmeni simgeleyen kız ile ilgiliydim: Acaba bizim seçmenimiz, kendisi hakkındaki beklenti, amaç ve uygulamaları, aynen fıkradaki profesör gibi olan ve bu açıdan birbirinden pek de farklılık göstermeyen liderlere, "sesini duyurmayı" ve daha da önemlisi, onu "dinletmeyi" ne zaman becerecek?

Fıkradaki "koro"nun da kimi ya da kimleri simgelediği konusunda bazı yorumlar yapıldı ama, ben o tür beklentileri size aktarmayı doğru bulmuyorum.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024

Valid HTML 4.01 Transitional