Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

YAĞMA

 

 

Yiyin efendiler, yiyin; bu hâ n-ı iştihâ sizin;

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bugünlerde hep Tevfik Fikret okuyorum.

Hem ümitleniyorum. Hem moralim bozuluyor.

Moralim bozuluyor, çünkü yaklaşık yüz yıl önce hangi sorunlarla karşı karşıya isek, bugün de o sorunlarla boğuştuğumuzu görüyorum.

Ümitleniyorum, çünkü, sorunların niteliği değişmese bile, bugünlere, nerelerden ve nasıl geldiğimizi, yıkılan İmparatorluğu, işgal edilen toprakları, verilen askeri, ekonomik, toplumsal ve kültürel savaşları, demokratik, laik bir hukuk devleti modeli aşamasına nerelerden geçerek ulaştığımızı anımsıyorum.

* * *

Bugünkü sorunları çözmek için, nedenleri çok iyi anlamak zorundayız.

Ülkemizi, biri iç biri dış, iki büyük gücün yönlendirdiğini ve dıştan gelen büyük dalganın "küreselleşme", iç depremin ise "kentleşme" (belki de daha doğru bir deyişle "kentleşememe") olduğunu hep söylüyorum.

* * *

Bir zamanlar "kentleşme" adı altında, sonra da "gecekondulaşma" terimi ile ifade ettiğimiz süreç, artık bütünüyle bir "yağma" olayına dönüşmüş durumda.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin rakamlarına göre, bugün İstanbul'da iki milyon konut var. Bunun bir milyonu "kaçak".

Sözün kısası, İstanbul'daki yerleşme birimlerinin, ya da teknik terimle, "İstanbul kent lekesinin" yarısı, yağma.

Bu yağma o denli uzun bir süreye yayılmış ve o denli genişleyerek yaygınlaşmış ki, herkes "yağmacı" olmuş.

Olay, 1950'li yıllarda başlamış.

Kırsal alanlardaki makineleşme ve enflasyon, köylerden kentlere doğru büyük bir akın başlatmış.

Politikacılar bu akını durdurmak ya da denetlemek veya yönlendirmek için hemen hemen hiçbir şey yapmamış.

Tam tersine "oy kaygısı ile" kent toprağının yağmalanması teşvik edilmiş.

Hazine toprakları, belediye arazileri, özel mülkiyetteki arsalar, hep bu yağmaya kurban edilmiş.

Sonunda, kentler plansız, programsız, hizmetsiz büyümüş.

Okullarda öğrencilere, hastahanelerde hastalara, sokakta motorlu araçlara, yer kalmamış.

* * *

Derken kırsal alanlardan gelenlerin başlattığı "gettolaşma" süreci yaygınlaşmış. Köylerden gelenler, "hemşehrilik bağları" çerçevesinde mahalleler oluşturmuş. Zenginler, koruları, geniş yeşil alanları duvarlarla çevreleyerek kendilerine sığınaklar yapmış.

Sonuç, bireysel yağma uğruna, "herkesin zarar ettiği", içinde yaşanması olanaksızlaşan bir kent.

Bakın 1 Ocak l997'de 130 yaşına basacak olan Tevfik Fikret ne diyor "Hâ n-ı Yağma" (Yağma Sofrası) adlı şiirinde:

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; mâ lini,

Vücudunu, hayâ tını, ümî dini, hayâ lini

* * *

Çözüm üretme şansı yine Sosyal Demokratların elinde görülüyor.

Çünkü kentleri kurtarmanın tek yolu, Sosyal Demokratların, "planlama" ve "kent yenileme" projeleri.

Yiğit Gülöksüz gibi Sosyal Demokrasiye gönül vermiş bir bürokratın toplu konut idaresinde ürettiği inanılmaz projeler tek tek gerçekleşme aşamasına ulaştıkça, insanın umudu artıyor.

Üstelik üniversitelerde, Prof. İlhan Tekeli gibi, meslek kuruluşlarında Oktay Ekinci gibi, daha pek çok beyin var.

Sorun, bu potansiyeli seferber edecek siyasi irade yokluğu.

Fikret,

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak;

Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak demiş

Ben de yağmacılara:

Bu harmanın gelsin sonu, çalmayın giderayak

Yarın görürsünüz söner, bugün çıtırdayan ocak diye sesleniyorum


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional