Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

BAHRİ SAVCI VE LAİKLİK

 

 

Bahri Savcı bir Profesör. Ama ekonomi, ya da makina değil, bir Anayasa Profesörü.

Bahri Savcı bir anıt insan.

Bugüne dek binlerce öğrenci yetiştirmiş "gerçek bir hoca".

Bütün iyi hocalar gibi, kafası açık seçik.

Dili, bütün üstün nitelikli hocalarınki gibi duru, net ve kolay anlaşılır.

Bilgisi derin, kültürü zengin, insanlığı engin.

Ben Bahri Savcı'nın öğrencisi oldum. Onun sadece öğrencisi olmakla değil, öyle bir "anıt insanla" aynı çağda yaşamakla da övünüyorum.

Uygar beyni ve insan sevgisi dolu yüreği, O'nu insan ilişkilerinde karıncaezmez bir centilmenliğe, toplumsal, siyasal ve bilimsel savaşımda ise yenilmez bir kahramanlığa ulaştırmış.

Ben "laiklik" kavramının, genel olarak "hukuksal", özel olarak "anayasal" yönünü ondan öğrendim.

Bütün iyi hocalar gibi, derslerini tartışmalı yapardı Bahri Savcı.

"Anayasa açısından laiklik nedir?" diye sormuştu bir dersinde.

Bizde yanıt hazırdı: "Din ile devlet işlerinin ayrılması."

"Hayır" demişti Bahri Hoca. "Bu yanıt eksik. Eksik olduğu için de doğru değil."

Sonra eklemişti: "Laiklik, Anayasanın, herhangi bir inancın devleti ele geçirerek baskı yapmasını önlemesini de içerir."

Böylece laiklik ile demokrasi ve anayasa arasındaki ilişkileri de belirlemiş oluyordu Hocamız.

* * *

Laiklik zorunlu olarak demokrasiyi içermez, ama demokrasi laikliği içerir.

Çünkü bir "demokrasiyi", diktatörlüklerin en korkuncu olan "çoğunluğun diktatörlüğünden" ayıran esas öge, temel insan hak ve özgürlükleridir.

"İnanç özgürlüğü" ise temel insan hak ve özgürlüklerinin başında gelir.

Kısacası "her laik kişi demokrat olmayabilir. ama her demokrat insan laik olmaya mecburdur".

"Demokrasi", "laiklikten" daha geniş, daha kapasamlı bir kavramdır, ve zorunlu olarak onu da içerir.

Bu nedenle birinci olarak, "ben demokrasiye önem veriyorum, laiklik bence çok da mühim değil" demek büyük bir saptırmadır.

* * *

Şimdi gelelim öteki saptırmalara.

Laiklik ve demokrasi konusunda Türkiye'de yukarda işaret ettiğimin dışında beş büyük saptırma daha var.

İkinci saptırma: "Türkiye halkının yüzde doksandokuzu müslümandır. O nedenle tüm yaşamın islam kurallarına göre düzenlenmesi demokrasiye uygundur" demektir.

Bu önermenin demokrasiye aykırı olduğu açıktır: Bir toplumda bir kişiye bile "vicdan özgürlüğü" tanınmıyorsa, o toplumda demokrasi yoktur, "çoğunluğun diktatörlüğü" vardır. Ayrıca her "müslümanın" nasıl yaşayacağı da kendisi ile Allah arasında bir konudur. Devleti ilgilendirmez.

Üçüncü saptırma: "Türkiye'de laiklerle müslümanlar arasında kavga vardır" savıdır.

Bu iddia, laiklik, müslümanlığın rakibi değil, güvencesi olduğu için yanlıştır. Çünkü laiklik, bir din değildir. Devletin bütün inançlara hukuken eşit davranması ilkesidir. Bu niteliği ile bütün inanç sahipleri ile birlikte müslümanların da vicdan özgürlüklerinin güvencesidir. Eğer laiklerle müslümanlar arasında gerçekten bir kavga varsa, bu, laiklerle, devleti ele geçirip onu islami kurallara göre yeniden düzenlemek isteyenler arasında olabilir. Böyle bir mücadele ise, bir din, bir inanç çatışması değil, bir siyaset kavgasıdır.

Dördüncü saptırma: "Biz müslümanlar olarak iktidara gelirsek, demokrasiye müdahale etmeyeceğiz, toplumsal yaşamı yasalarla değil, kamuoyunun baskısı ile düzenleyeceğiz. Örneğin, başörtüsü takma zorunluluğunu yasayla getirmeyeceğiz ama toplum baskısı, bireyleri buna zorlayacak" biçimindeki söylemdir.

İşte tipik bir "çoğunluğun diktatörlüğü" ilkesi: Bireylerin din ve vicdan özgürlüğüne, "toplumsal baskı" aracılığı ile müdahale, tam bir "ortaçağ hırıstiyanlığı" anlayışıdır. Kimse bunu "demokrasi" diye yutmaz.

Beşinci saptırma: "müslümanlıkla laiklik bağdaşmaz" savıdır.

Aslında bütün semavi dinler ilk çıktıklarında, dünyayı düzenlemek amacına da yönelmişlerdir. Sonradan, zamanla laik devlet düzeni gelişmiştir. Türkiye ilk ve tek, laik ve demokratik İslam ülkesi olarak bu reformun müslüman bir toplumdaki en güzel örneğini oluştumaktadır. İslam dini Atatürk'le bu aşamaya ulaşmıştır.

Altıncı saptırma: "Ancak devlet laik olabilir, bireyler laik olamaz" sözüdür.

Aynen demokratlık gibi, sosyalistlik gibi, laiklik ve müslümanlık da hem devlet hem de birey açısından benimsenebilir. Üstelik bir devlet hem laik hem müslüman olamaz ama, bir birey hem laik hem de müslüman olabilir. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük çoğunluğu hem laik, hem müslüman hem de demokrattır.

* * *

Türkiye'deki bugünkü laiklik tartışması, devleti müslümanlık adına ele geçirip kendi bildikleri gibi düzenlemek isteyenlerin yarattığı yapay bir kavgadır.

Bu kavganın ise dinle, imanla bir ilişkisi olmayıp, doğrudan doğruya bir "siyasal iktidar" mücadelesi olduğu açıktır.

Akılları bulandırmak için Cumhuriyetin ilk yıllarından verilen örnekler de, bir "din kavgasının" değil, egemenliğin kaynağına ilişkin bir siyasal savaşımın örnekleridir: Egemenlik ulusun mudur, yoksa kerametleri kendilerinden menkul "din fetvacılarının" mı?

* * *

Bugünlerde sık sık Bahri Hoca'yı, O'nun derslerini, öğrencilerini, ve özellikle, "aydınlanmanın" o karşı konulamaz gücünü taşıyan fikirlerinin ışığını düşünüyorum.

"İyi ki varsın Bahri Hoca. Keşke sadece bizi değil, başta Amerikalılar olmak üzere tüm dostlarımızı da eğitseydin de, tarih önünde hem bilimsel hem de siyasal gaflar yapmalarını önleseydin" diyorum.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional