Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

KARİZMA

 

Son siyasal bunalımda herkes liderlerden yakınıyor. Bugünkü parti liderlerinin ülke çıkarlarından çok kişisel ya da partisel amaçları dikkate aldıkları en çok dile getirilen konu.

Kimileri de olaya daha "temelden" yaklaşarak "liderlik kurumu"nu eleştiriyor. Bu eleştiri sahipleri genel olarak "lider hegemonyası" deyimini kullanıyor. Böylece, siyasal parti mensuplarının ve milletvekillerinin kişisel özgür iradeleriyle değil, sadece liderlerinin emirleriyle hareket ettiklerini belirtmek istiyorlar.

* * *

 

Liderlerin davranışlarından yakınmak bence doğru ve geçerli bir şikayet.

Buna karşılık "liderlik kurumu"ndan ve "lider hegemonyası"ndan yakınmak galiba pek haklı değil.

Çünkü dünyanın bütün ülkelerinde ve bütün rejimlerinde liderler hem çok önemli hem de hepsi "egemen".

Yani "liderlik kurumu" ve "lider hegemonyası" evrensel bir olgu. Bu nedenle bundan kurtulmak Türkiye'de de olanaksız. Belki gerekli de değil. Zaten bugünkü bunalımdan çıkış için "Başkanlık" rejimi önerenler de bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu evrensel olgunun etkisinde değiller mi?

Peki o zaman liderlik ile ilgili olarak Türkiye'deki terslik nerede?

Birinci terslik sistemde:İster başkanlık rejimi olsun ister parlamenter düzen, bütün dünya demokrasilerinde, sistem, "egemen" lideri denetler. Bir lider kendi partisi içinde ne denli güçlü olursa olsun, sistemin genel denetiminden ve özellikle hukuk kurallarından kaçamaz.

İkinci terslik bizdeki liderlerin "kalitesi"nde. Türkiye'de demokrasi çok yeni olduğu ve üstelik çok sık kesintiye uğradığı için siyasetçilerin "yetişme" şansı fazla olmuyor. Anayasalar "siyaseti" pek çok kişi ve gruba kapattığı ve siyasete girenler zaman zaman "devlet" eliyle ya da terorist kurşunlarıyla yaşamlarını yitirdikleri için, "kaliteli" insan gücü siyasete soğuk bakıyor.

Sonunda da genellikle kişisel çıkarlarını yırtıcı biçimde savunan ve "kaybedecek fazla şeyi" olmayan kişiler siyasete girip yükseliyor.

* * *

Değerlerin ve inançların çok hızlı değiştiği ve sosyal ilişkilerin bu değişme süratine ayak uyduramadığı dönemlerde siyasal bunalım ortaya çıkıyor. Bu bunalımı yeni bir sosyal yapılaşma ile aşan liderlere Weber, karizmatik lider diyor.

Karizmatik lider, en kısa tanımla ve halk deyimiyle "davranışlarında bir keramet olduğuna inanılan" önderdir.

Bu lider, bunalımı aşmak için yeni bir düzen kurar ve bu düzeni yerine oturtunca yani "kurumlaştırınca" görevi biter.

Karizmatik lider kavramının dünya üzerindeki en çarpıcı örneklerinden biri Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Pek doğal olarak pek çok toplumda sık sık çeşitli bunalımlar yaşanır. Fakat her toplum her an bir Mustafa Kemal Atatürk yaratamaz.

Ama her toplumdaki siyasal liderlerin az ya da çok bir karizması vardır.

Her siyasal parti liderinin söylediği sözlerde ya da yaptığı işlerde, o siyasal partinin mensupları bir, "keramet" olduğuna inanır.

İşte bu inanç o liderin "karizması"dır.

* * *

Bugünkü Türkiye'yi yöneten ya da yönetmeye talip olan liderlerin karizmalarına, birbirleriyle karşılaştırmalı olarak baktığımızda şöyle bir tablo görüyoruz:

Ecevit, Erbakan ve Türkeş, nisbeten yüksek, Çiller, Yılmaz ve Baykal göreli olarak düşük karizma sahibi görünüyor.

Bir başka deyişle, ilk üç liderin takipçileri, liderlerine, son üç liderin takipçilerinden daha çok "inanıyor".

Bu "manzara" bize Türkiye'yi, bugünkü kısa vadeli bunalımdan çıkaracak lider konusunda da ipuçları veriyor.

Ya ilk üç liderden biri tek başına, ya da bu liderlerden en az birisinin içinde bulunduğu bir grup yani bir "koalisyon", günlük bunalımı aşma şansına sahip.

Tam bu noktada, geçen haftaki yazımda belirttiğim bir noktayı, "karizmatik lider"in aynı zamanda tutarlı bir değerler sistemine, yani "yeni" bir siyasal ideolojiye de sahip olması gereğini, çünkü toplumun yeni yapılaşmasını buna göre oluşturacağını, ya da bu umudu yarattığını hatırlamalıyız.

Türkeş'in Meclise bile girememiş, Ecevit'in ise, son yıllarda "düzen değişikliği" programını gündemde tutmamış ya da tutamamış olması, Erbakan'ı bu alanda yalnız bırakmıştır.

"Refah olgusu"na bir de bu açıdan bakılırsa sanıyorum, Türkiye'de siyaseti daha iyi anlayabiliriz.

Tabii, günlük bunalımı aşalım derken daha uzun dönemli bir krizin içine düşmek de var. Bence hiç akıldan çıkarılmaması gereken nokta, bunalımları çözerken "demokrasi"nin tüm kurum ve kurallarıyla güçlendirilmesi ve krizlerin bu yolla aşılması gereği.

* * *

Siyasal liderlerin karizması bunalımı aşmaya yetmezse ne olur?

Yanıt çok basit: Toplum, kurtuluşu başka liderlerin "karizması"nda arar.

Peki o liderler nerededir?

İşçi sendikalarında, işveren örgütlerinde, medyada, yani basında ve televizyonda, sivil ve askeri bürokraside, meslek odalarında, eski politikacılar ve hatta sanatçı ve edebiyatçılar arasında. Pek doğal olarak sporcuları da unutmayalım.

Siyasal arenanın dışında da pek çok "karizmatik lider" zaten vardır. Her köşe yazısında size yol gösterdiğine inandığınız gazeteci-yazar, ömrünü emeğe adamış namuslu sendikacı, şirketini başarıdan başarıya koşturan dürüst işadamı, attığı golle takımını kurtaran futbolcu, gençlerin sesine ve şarkılarına hayran olduğu sanatçı, hep böyle "karizmatik" liderlerdir.

Toplum boşluk kaldırmaz. Görevlerini yerine getiremeyenleri bağışlamaz, onların işlevlerini başkalarından beklemeye başlar.

Önümüzdeki günlerde neler olacağını ya da "başımıza neler geleceğini" kestirmek için kâhin olmaya gerek yok.

Ben soğukkanlı bir "gözlemci" kimliğiyle, bu yazıda her üç seçeneği de, terbiyeli bir biçimde ifade etmeye çalıştım.

"Anlayana sivrisinek saz ..."


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional