





















Sandıktan feodalite çıkmasın
'İçimizdeki Zalim' kitabında Prof. Dr. Emre Kongar feodal aile yapısı ile dogmatik eğitimin tehlikesine dikkat çekiyor. Seçimin bu değerlerin egemenliği için kullanıldığını dile getiren Kongar, 'Bu demokrasiye en büyük ihanettir' diyor
Burcu Bulut/Ä°STANBUL
Prof. Emre
Kongar zulmün etkilerini sorguladığı kitabı 'İçimizdeki Zalim'i
özellikle anne-babaların, öğretmenlerin ve siyasilerin okumasını
istiyor. 'Sandıktan çıktım. İstediğim feodaliteyi, dogmatik değeri
empoze ederim' anlayışının hakim olması siyasetin en büyük sorunu' diyen
Kongar'a göre siyaset kültürünün oturmaması bir diğer sorun. Kongar'ın
yeni kitabı 'İçimizdeki Zalim'le ilgili AKÅAM'a verdiÄŸi çarpıcı
yanıtları şöyle:
- Yeni kitabınız 'İçimizdeki Zalim'de zulmün bireye ve topluma olan etkilerini ve mücadele yolarını anlatıyorsunuz. Neden zulüm?
Çünkü insanlığın en önemli sorunu zulüm. Bir zalimi deviriyorsunuz, bir
başka zalim geliyor. Oysa sorun zalimler değil zulüm. Bunun da
başlangıç noktası hiç kuşkusuz birey. Zulüm eğitimi ailede başlıyor,
okulda devam ediyor, toplumda egemen oluyor ve onunla başa çıkmak
olanaksızlaşıyor. Onun için bu kitabı özellikle anne babaların,
öğretmenlerin ve toplumda başta siyasiler olmak üzere bütün
yöneticilerin çok iyi okuması ve hazmetmesi lazım ki zulmü mağlup
edebilelim.
BASKICI AÄ°LE TÄ°PÄ° EGEMEN
- İçimizdeki zalimleri yaratan ne?
DoÄŸuÅŸtan
hiçbir insan zalim değil. Eğitimle zulüm öğreniyor. En korkunç aile
tipi feodal, erkek egemen, baskıcı aile tipi. Maalesef Türkiye'de bu
aile tipi hala egemen. Bir diğer önemli konu da dogmatik, ezberci, soru
sordurmayan araştırma yaptırmayan eğitim anlayışı. Feodal aile yapısının
üstüne bir de bu dogmatik eğitimi bindirince -rejiminizin adı ne olursa
olsun- diktatörler ya da baskıcı rejimler ortaya çıkıyor. Feodalite,
dogmatik eğitim ve baskıcı yönetim birbirini destekleyerek üç koldan
toplumu inim inim inletiyor.
- 'Zulümlerin
en korkuncu çoğunluk tarafından desteklenen zulümlerdir. Çünkü ondan
kaçacak yer yoktur' demişsiniz. Türkiye'de bunun örnekleri neler?
Demokrasi
anlayışına bakmak yeter. Yöneticiler demokrasiyi muhalefet hakkının
mukaddesiyeti gibi algılıyorlarsa orada zulüm asgaridir, yoktur dahi
denebilir. Ama eğer yöneticiler demokrasiyi çoğunluk kararlarının
mukaddes olması şeklinde algılıyorlarsa işte orada çoğunluğun zulmü
vardır. Çünkü demokrasi eşittir çoğunluk zulmü demek değildir. Demokrasi
eşit azınlık hakları demektir. Buna somut örnek istiyorsanız Zirve
Yayınevi katliamı, Hırant Dink'in öldürülmesi ÅŸimdi de Ahmet Åık ve
Nedim Åener'in hapiste olmalarını söyleyebilirim. Bunlar tabii
buzdağının görünen kısmı. Asıl sorun toplumun içindeki feodal aile
yapısı, dogmatik eğitim, baskıcı siyaset, otoriter liderlik siyasetinde
gizli.
BİAT EDENLER ÇOK FAZLA
- Bahsettiğiniz çarpıcı konulardan biri de enteller, döneklik ve biat. Kimler otoriter yapılanmaya destek veriyor?
Tarih
boyunca aydınlar mevcut sistemi ve yönetimleri sorgulayan kişiler
olmuşlardır. Mevcut yönetimler ve ona destek verenlerle bütünleşemezler.
Eğer bir aydın yeterince güçlü bir kişiliğe sahip değilse bir süre
sonra çözülmeye ve gevşemeye başlar. İktidara, popülizme boyun eğer ve
söylemini ona göre değiştirir. Türkiye'de örnekleri çok fazla. Ayrıca
siyasetçiler tarafından besleniyorlar. Makamlarla, mevkilerle,
paralarla... Bunlara aydın demekte zorlanıyorum. Biat kültürüne teslim
olan insanın aydın niteliği kalmaz.
Siyasetçilerle cemaat işbirliği içinde
- Tarikatların ve cemaatlerin egemenlik kurduğunu düşünüyorsunuz.
Mevcut
siyasette siyasetçilerle tarikat ve cemaatler arasında bir işbirliği
görülüyor. Böylece siyasal iktidar aslında kamunun dışında kalan
bireysel yaşamlara sızma ve etkileme şansına sahip oluyor ve onu da bol
bol kullanıyor. Muhafazakarlaşma denilen şey de bu zaten.
- Prof.
Bernard Lewis çağdaş demokrasiler ile Ortadoğu demokrasisinin farkını
'Amerika'da iktidar parayla satın alınır. Ortadoğu'da iktidar para
kazanmak için kullanılır' şeklinde açıklıyor. Türkiye'deki durum nedir?
Daha
çok siyasal iktidar aracılığı ile para kazanmaya yakın. Sadece
parlamento ve siyasal partilerin yönetimi düzeyinde değil, belediyeler
düzeyinde de. Parti farkı olmaksızın en revaçta olan makamlar olan
belediyelere bir sürü çulsuz gelir ondan sonra milyarder olarak gider.
Kitabı yazdığım için utanıyorum çünkü....
Kitapta öldürülenlerin listesi var; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi,
politikacı, yazar, sağcı, solcu bir dolu insan var. Bu korkunç bir şey.
Özellikle kadına yönelik zulüm dehşet verici bir boyutta. Sanatçılara,
yazarlara baskı var. Hapishaneler dolu. Utanç verici bir durum...
KADINLAR ZULMUN EN ÖNEMLi MAZLUM KiTLESi
- En çok zulme uğrayanlar da kadınlar. Günde üç kadın öldürülüyor...
Kadınlar zulmün birinci hedefi. Onun için kadın özgürlüğü, kadın
hakları bir toplumdaki zulmü önlemekte en önemli aşama. Zulmün en önemli
mazlum kitlesi kadınlar. Muhafazakarlaşma aslında dogmatikliği ve
feodal egemenliği kabul etmek anlamına geliyor.
- Muhafazakarlaşmada iktidarın etkisi ne ölçüde?
Birbirini
destekliyor tabii. Zalim toplumdan zalim iktidarlar çıkıyor. Bu kısır
döngünün mutlaka iki taraflı olarak kırılması lazım. Özellikle, ailede
ve eğitimde. Ayrıca oy mekanizmasını ve seçim sandığını feodal ve
dogmatik değerlerin egemenliği için kullanmak demokrasiye en büyük
ihanettir.
- Bugün seçim bu yönde mi kullanılıyor?
Türk
siyasetinin en büyük sorunu 'sandıktan çıktım istediğim feodaliteyi,
istediğim dogmatik değeri empoze ederim' anlayışının hakim olması. Bunun
demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Sandıktan çıkan sonuç
sadece yönetim hakkıdır ve bu yönetim hakkı insanların özgürlüklerini
gasp etme yetkisini kimeyse vermez. Demokrasi, çoğunluk adına da hiçbir
yöneticiye bu hakkı vermez.
- Zulmü
meşrulaştırma aracının seçimler olduğunu söylüyorsunuz. AKP'nin ya da
CHP'nin iktidar olması durumunda zulme dönük amaçlarda ne gibi
deÄŸiÅŸimler olur?
O kitabın konusu dışında kalıyor. Åu
andaki sorun mevcut siyasal yapının ya da onun uzantılarının pek de
demokratik olmayan uygulamaları. Dolayısı ile ana muhalefetin bu
uygulamaları insan hakları, demokrasi ve özgürlüğe uygun bir biçimde
düzeltmesi beklenir, iktidarla muhalefetin farkı budur zaten.
-
Kitabınızda 'Türkiye'de adalet mekanizmasının işleyiş sorunları
olduğunu ve bu sorunların politikacıların işine yaradığını'
söylemişsiniz.
Politikacı işine geldiği zaman adalet
mekanizmasındaki zulmü destekliyor, işine geldiği zaman ona karşı
çıkıyor ama onu toptan ortadan kaldırmaya çalışmıyor. Çünkü kendi
zulmünde adalet mekanizması fırsatını kullanıyor. Bu yüzden yanlışlıklar
bir türlü düzeltilmiyor. Mesela, DGM'ler kaldırıldı yerine özel yetkili
mahkemeler getirildi. Her ikisi de aynı ÅŸekilde zulüm aracıdır. Åimdi
de özel yetkili mahkemelerin kaldırılması lazım ama yöneticilerde öyle
bir çaba maalesef görmüyoruz.
- Sanat ve
edebiyat dünyasının da zulümden nasibini aldığını, sanatçıların korkudan
seslerini çıkaramadığını söylüyorsunuz. Sanatçılar mı apolitikleşti,
iktidar mı çok sertleşti?
Esas olan insanlara baskı
yapmamaktır. Kimisi azıcık baskıda çözülür, pısırıklaşır, korkar kimisi
daha çok direnir ama onun direnişinin de bir sınırı vardır. Hayatı
tehlikeye girdiÄŸi zaman o da pes edebilir. Sanat, edebiyat ve medya
üzerinde baskı olmaması gerekir. Bu kitap onun için yazıldı.
- Tüm bu tespitlerinizden sonra Türkiye'de nasıl bir siyaset kültürünün hakim olduğunu düşünüyorsunuz?
Henüz
Türkiye'de demokrasi kültürü tam anlamıyla yerleşmiş değil. Çünkü
maalesef çok partili siyasetin tarihine baktığımızda ya askeri darbeler
görüyoruz ya da çoğunluk baskısını demokrasi diye yutturmaya çalışan sağ
iktidarlar. Türkiye'de demokrasi ve insan hakları tam anlamıyla
içselleştirilmiş değil. Bu açıdan siyasetçilerimize çok büyük iş
düşüyor. Lider demek toplumun insan hakları ve demokrasi açısından
yanlış eğilimlerine boyun eğen veya daha kötüsü onları istismar eden
kiÅŸi demek deÄŸildir.
- Medyanın hem mazlum hem de zalim rollerini üstlendiÄŸini söylüyorsunuz. Åu günlerde hangisi daha ağır basıyor?
Zulme
alet olanlar, boyun eğenler çoğunlukta görülüyor. Siyasal iktidarların
medyaya baskısı bugün daha da fazla arttı çünkü özel surette siyasal
iktidarlar kendi medyalarını yaratmak yolunda çok önemli adımlar
attılar.
- Ergenekon Davası'nda 60'ın üzerinde gazetecinin tutuklanması medya üzerinde nasıl bir zulüm olduğunu gösteriyor?
Gayet açık, beğenmediklerini içeri atıyorlar. Daha ne söyleyeyim...
BAÅIMA BÄ°R ÅEY GELÄ°RSE
- 'Tarikatlar,
cemaatler topluma egemen oluyor. Hükümet, resmi devlet kurumları,
belediyeler bunların etkisine giriyor' demişsiniz. Yazarken ben de
tutuklanabilirim diye korkmadınız mı?
Siyasal iktidarla
hesaplaşmak gibi bir kaygım yok! Ben ciddi bir bilim adamı olmaya, bunun
gereklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Eğer başıma bazı
münasebetsizlikler gelirse o benim elimde değil ve korkarak bilim falan
yapılmaz. Bu yüzden de başıma bir şey gelirse ne yapayım.
