• Yazı Boyutu:
  • A+
  • A-

Diyarbakır, zalim ve “İçinizdeki Zalim”

02 Haziran 2011 PerÅŸembe, 15:41:57

 

 

Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasını ve Hopa sonrası açıklamalarını dinlerken, her aklı başında insan gibi benim de kanım dondu. “Üzerinde durmak istemediği” kalp krizinden ölen emekli öğretmen, çıkacak dediği “BDP kasetleri”, Kürtleri Zerdüştler ve Müslümanlar olarak ikiye ayırmaya çalışması, dijital ortamda kurulmuş Diyarbakır filmi, sonradan Baydemir’e ait olduğu kuvvetle muhtemel olduğu ortaya çıkan Dicle Projesi, ve o meşhur sürçme: “BDP Silahlı Örgütü”!

Tuhaf bir şey oldu bana yakınlarda. Başbakan’a bakarken, artık meditatif bir mertebeye geçiyorum. Sinirlenmek, üzülmek, öfkelenmek değil, ötesine geçiyor aklım. Merak ediyorum: Nasıl oluyor da insan bu denli hırs ve hınçla hedefe kilitlenir? Onun yüzünde gördüğüm bir şey var, adını koymaya çalışıyorum. AKP’nin Diyarbakır mitingi sırasında yine aynı noktaya takıldım ve şu cümle belirdi aklımda:
“Bir insanı düşmanına nasıl davrandığıyla değerlendirmek lazım.”
Çünkü zalimlik dostlar arasında göze görünen bir şey değil. Ama dostlarımızın kendi düşmanlarına nasıl davrandığı bizi yakından ilgilendirmeli. Öteki türlü bir yaklaşım –diyelim ki- çok iyi kalpli bir işkenceciyle iyi arkadaş olmamıza kadar götürür bizi. Tabii, aynen öyle. İşkenceci de iyi kalpli olabilir. Hatta çoğu sadist, manyak değil, normal insanlardır. Zaten zalimlik, normal insanlara ait bir “haslettir”.

Emre Kongar’ın “İçimizdeki Zalim- Anlamak ve Üstesinden Gelmek” (Remzi Kitapevi) kitabına göz gezdiriyorum. “Zulüm, bir alt kültürün ürünüdür” diyor Kongar. Devam ediyor:
“Yani zulüm yapan insan genellikle (gerçekten bir ruhsal hastalığa sahip değilse) toplumsal normlardan sapan davranışlar değil, tam tersine ait olduğu kültürün ve alt kültürün ‘doğru’ ve ‘meşru’ saydığı davranışlar göstermektedir.”

Zulmün en zor anlaşılan ve zalimleri tanımamızı en çok zorlaştıran gerçeklik de bu zaten. Şöyle ki…
İzmir’de üniversitelilerle söyleşi yapıyorum. Diyarbakır Cezaevi üzerine konuşurken şöyle dedim:
“Hani Naziler, Yahudilere yapmış ya, onun gibi şeyler olmuş orada da.”
Kendimize en yakın zulmü anlatabilmek, zulüm olduÄŸunu söyleyebilmek için bize en uzak örneÄŸi vermemiz gerekiyor. Çünkü zulüm, ancak uzaktan bakıldığında tanıyabildiÄŸimiz bir ÅŸey oluyor çoÄŸu kez. Hem zamansal, hem kültürel hem de fiziksel olarak. Çünkü Türkiye’deki çocukların (hiç deÄŸilse kimilerinin kafasında) Kürtlere yapılan zulmün “hak edilmiş” olduÄŸuna dair bir bilgi var. Ve insan düşmanının hak ettiÄŸine inanmışsa kendisini ve düşmanını insanlıktan çıkaracak ÅŸeyler yapabilir. “Bunu yapan insan mı!” diyerek ÅŸok içinde baktığımız her ÅŸey, karşı tarafın yapılanı hak ettiÄŸini düşünen biri tarafından yapılmıştır.  Tıpkı BaÅŸbakan’ın kalp krizinden ölen emekli öğretmenin Solcu olması nedeniyle “üzerinde bile durulması gerekmeyen biri” olduÄŸunu düşünmesi gibi. Öğretmen AKP’ye oy veriyor olsaydı? Her neyse…

Kongar, Ruşen Çakır’ın bugünkü programında kitabından söz etti ve ailelerin kesinlikle okuması gerektiğini söyledi. Çocuklarını dövmenin onların yararına olduğunu düşünen aileler geldi aklıma…
Hepimizin içinde bir zalim var. Ben kendi içimdeki zalime karşı zalim olmak istiyorum. Bunu deniyorum. Bu idman için sanırım iyi bir kitap Emre Kongar’ın yazdığı.

  • Misafir14 Haziran 2011 Salı 16:33
    keşke sn ece bu ülkede her kes senin gibi adaletli ve cesur yurekli olsaydi (vanda selamlar)
  • Misafir06 Haziran 2011 Pazartesi 15:35
    ece hanım gecen gün bogaz manzaralı bir yerde gazetecilerle yaptığı bir söyleşide bu vatan toprakları üzerinde yaşayan ''kendinden olmayan statükoya hizmet etmeyen'' insanlarımıza siz özgürlükten ne anlarsınız diyebilecek kadar kendini miletten ayırmış bir idealizm uğruna kendi değerlerini hiçe sayan bir yazardır. sizi şiddetle kınadıgımı burdan dile getirmek istiyorum.
  • Misafir05 Haziran 2011 Pazar 21:19
    elinize sağlık.ne yazıkki padişah kıvamında bir başbakanımız var artık.kendinden olmayanı dışlayan ve tüm türkiyeyi kucaklamayan.ordusu da hazır zaten.kim tutar artık onu.