Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

KIRMIZI IŞIKTA DURMAK

 

Türkiye'de insanlar "Vatanı kurtarmak" ile "Günü kurtarmak" arasında sıkışmış durumda.

Kimimiz "Vatanı kurtarmak" için mucize projeler peşindeyiz, kimimiz de ailemizin beslenme gibi, eğitim gibi, sağlık gibi günlük sorunlarıyla boğuşmakta, eve üç kuruş ekmek parası götürebilmek için "Günü kurtarmaya" çalışmaktayız.

Aslında hiç kuşku yok ki her iki "kurtarma" çabası da aynı derecede saygın.

İnsanlar "günlerini kurtarabilseler", vatanın zaten kurtulmaya gereksinmesi kalmaz.

Bu çerçevede gerek vatanı gerekse günü kurtarmaya çalışanlar, sürekli olarak başkalarından yakınırlar, kendi hatalarını görmezler.

Başkalarını eleştirenler, eleştirdikleri hataları kendileri de yapınca, uyarıldıklarında, "Canım ne yapayım, herkes öyle yapıyor" diye de savunmaya geçerler.

Bunun en tipik örneği trafik kurallarına uymakta, daha doğrusu uymamakta görülür.

Trafikte, bütün sürücüler ve yayalar, başka sürücüleri ve yayaları eleştirir, ama onlarda eleştirdikleri yanlışları kendileri de yapmakta bir sakınca görmezler.

Aslında trafikteki davranışlarımız, bütün yaşamımızdaki tutum ve davranışlarımızın bir aynasıdır: Kurallara uymadığı için herkesi eleştirmek ama bu kurallara asla uymamak!

Bunu toplumbilimsel olarak şöyle ifade edebiliriz:

Toplu yaşam için konulan kurallara herkesin uymasını beklemek ama bu kurallara asla uymamak; yani bireyin kendisini "ben merkezci" bir biçimde toplumun dışında, daha doğru bir deyişle "üstünde" görmesi.

Tabii herkes kendini toplumun "dışında" ya da "üstünde" görünce ortada "toplumsal kurallar" ve dolayısıyla "toplum" diye bir şey kalmıyor.

Peki birey, toplumsal kurallara uymayı nasıl öğrenecek, ve daha da önemlisi bu kurallara uymayı nasıl "içselleştirecek"?

Bu sorunun yanıtını toplumbilim vermiş:

Toplumsal kural ve değerlerin bireye aktarılmasına "sosyalizasyon-toplumsallaştırma" diyoruz; bu işlevi, aile, medya, okul, arkadaş grupları ve işyeri yapıyor.

Endüstri devrimini yaşamış toplumlarda, özellikle işyeri, bu kuralların bireye aktarılmasında önemli bir rol oynar:

Örneğin, zamanın önemini vurgulayan (ki Türkiye'deki en ucuz metadır zaman) "vakit nakittir" özdeyişi, işyerinden kaynaklanan bir endüstri toplumu değeridir.

Türkiye'nin en büyük eksiği, endüstri devrimini ve onun değerlerini yeterince özümleyememiş ve feodal değerleri hâlâ içinde barındıran bir nitelik taşımasıdır.

Batı'ya özenen vatandaşlarımızın, "Yahu adamlar geceyarısı, bomboş sokakta bile, kırmızı ışıkta geçmiyorlar" söylemi, işte böyle içselleştirilmiş bir kurala ilişkin özlemi yansıtır.

Peki hiç düşündünüz mü, geceyarısı bomboş sokakta kırmızı ışıkta duran birey, bu davranışı nasıl benimsemiş, bu değeri nasıl içselleştirmiştir?

Hiç kuşkusuz, yukarda saydığım toplumsallaştırma kurumlarının eğitimi var bunun ardında.

Ama "içselleştirme" sürecinde en az bunlar kadar ve belki de bunlardan bile önemli bir başka öge daha vardır: Bu kuralların yaptırımlarla desteklenmesi.

Örneğin, siz gece yarısı bile kırmızı ışıkta geçtiğinizde, oraya yerleştirilmiş bir kamera tarafından yakalanacağınızı ve ceza ödeyeceğinizi bilirseniz, bu yanlışı yapmazsınız.

Türkiye'de çok eksiğimiz var ama en önemli eksiğimiz toplumun her düzeyinde koyduğumuz kuralların yaptırımlarla desteklenmesindeki yetersizliğimizdir.

Makam aracını kırmızı ışıkta durduran Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i, oluşturduğu örnek açısından yürekten kutluyorum.

Ama örnek olmak yeterli değil Türkiye'de, kuralları bozanlara yaptırım uygulamak gerek.

Uygarlaşma işine trafikten başlasak nasıl olur acaba?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional